Kitaplar | Yazarlar | İlmihal | Sohbetler | Hutbeler

Kiyametin kopmasi

Muhterem Müslümanlar!

Allahü Teâlâ her şeye bir ömür takdir etmiştir. Canlı varlıkların bir eceli olduğu gibi, dünyanın da bir ömrü vardır.
Küre-i. arzın ve üzerindeki bütün varlıkların altüst olmasına, ni­zam ve intizamının bozulmasına «Kıyametin kopması» adı verilmek­tedir.
Kıyamet koptuğu zaman, bütün canlılar hayattan mahrum ka­lır. Fani dünya harap olur, bütün canlılar yerlere serilir.
Hayat sahibi en küçük bir varlık bile ruhunu teslim ederken sar­sılır. Dünyanın sonu geldiği zaman o da şiddetli bir zelzele ile titreye­cek, üzerindekiler! sarsıp yerlere serecektir.

Kur'ân-ı Kerimin bu hususla ilgili haberleri, beliğ bir şekilde açıklanmış ve o müthiş hâdisenin oluş ve sonuçları gözlerimizin önü­ne serilmiştir. Bir âyet-i kerimede buyuruluyor ki:
Felâket kapısını çalacak olan kıyametin koptuğu gün, evet «O gün, insanlar yaygın (ve salgın) pervaneler gibi olacak. Dağlar, atıl­mış renkli yüzler olacak» (1). «(Küre-i) arz kendisine ait şiddet­li bir sarsıntı ile zelzeleye uğratıldığı zaman, yer bütün ağırlıklarını (dışarıya fırlatıp) çıkardiğı insan BUNA NE OLUYOR? dediği (za­man), O gün (yer) bütün haberlerini anlatacaktır. Çünkü Rabbi ken­disine (o vech ile) vahyetmiştir» (2).
O günün dehşetinden insan kendisine hâkim olamaz. Sinirler sar­sılır, anneler, kendi canını kurtarmak endişesiyle, emzirdiği yavrusu­nu unutup geçer. Arzın sarsıntısının şiddetinden korkuya kapılan her hâmile kadın, çocuğunu düşürür, insanoğlu o derece perişan ve bit­kin hâle gelir ki, muvazenesini kaybetmiş sarhoşa döner, lâkın sar­hoş değildir. «Fakat Allah'ın azabı pek çetindir» (3).

Aziz mü'minler!

Kıyametin kopması, yalnız insanların hayatına son vermek ve arzı harap etmekle kalmayacak, göklerin ahengi de sarsılacaktır. Gü­neş durulup sararacak, yıldızlar kararıp düşecek, «Güneş ve ay o gün biraraya (toplanıp) dürülecek» (4), dağlar yerinden ayrılıp kayacak, denizler birbirleriyle birleşip tek deniz hâline gelecek, gökler çatla­yıp yarılacak, cazibe kanunları altüst olup yıldızlar darmadağın ola­cak, arz dümdüz bir hâle gelecek, içinde olanı dışına atacak, Hazret-i İsrafil sûru üfleyeeek ve kıyamet kopacaktır
.
sûrun üflenmesiyle kıyamet kopmuş olacaktır. Sûr, yukarıda» aşağıya doğru genişleyen, şekil itibariyle boynuzu andıran, üflendiği zaman ses çıkaran bir şeydir. Nasıl olduğunu Allahü Teâlâ bilir.
Adamın biri Resûiullah Efendimize, «Sûr nedir?» diye sormuş idi. Peygamber Efendimiz şu cevabı verdi: «İçine üflenen boynuz (şeklin­de bir şey) dir» (5). \

Allahü Teâlâ onu yaratmış ve Hazret-i İsrafil'e, onu üfleme vazi­fesini vermiştir. İsrafil aleyhisselâm ona ağzını koymuş ve gözlerini arşa çevirmiş, ne zaman emir verileceğini beklemektedir.
Cenab-ı Hakk'ın emri sudur ettiği zaman ona ilk defa üfleyeceît; bütün canlılar baygın düşecektir. Ancak Cenab-ı Hakk'ın koruduğu Cebrail, Mikail, İsrafil ve Azrail aleyhisselâm ile şehidlerden gayri bütün canlılar bu felâkete maruz kalacaktır. Bir âyet-i kerimede Du­yurulmaktadır ki:

«Sûra üfürüieccği srün (ü) de (hatırla) ki (o gün) —Allah'ın di­ledikleri müstesna oimak üzere— artık göklerde kim var, yerde kim varsa hepsi dehşetle korkmuştur. Her biri hor ve hakir ona gelmiş­lerdir» (6). «Sûra üfüfiildüğü zaman da artık aralarında o gün (bö­bürlenecekleri) soyları soplar (ı) olmadığı gibi (birbirlerinin hâlini) de soruşamazlar onlar» (7).

Birinci üflemeye «Nefha-i Feza» adı verilmektedir. Daha sonra sudur edecek bir emr-i İlâhî ile sûra bir defa daha üflenecektir. Hft-fız-ı Hakikî'nin koruduklarından başka, bütün canlılar düşüp ölecek­tir. Bu hususla alâkalı olarak Kur'ân-ı Kerim'de buyurulmaktadır ki:

«Sûra üfürülmüş (üfürülecek), artık Allah'ın diledikleri müstes­na olmak üzere, göklerde kim var, yerde kim varsa hepsi düşüp öl­müştür (ölecektir)...» (8). Bu üflenişe «Nefha-i Sâ'k» denilmektedir.
En son bir daha üflenecek ve kabirlerdeki ölüler dirilip mahşer yerine koşacaklardır.

Allahü Teâlâ buyurmaktadır ki:
«...Sonra ona bir daha üfürülmüştür (üfürülecektir). O anda gö­rürsün ki (ölüler dirilip) ayakta bakınıp duruyorlar» (9). «Sûra üfü­rülmüştür. Artık bakarsın ki onlar kabirlerinden (kalkıp) îlublerine doğru koşup gidiyorlar. (O zaman şöyle) demişlerdir:

EYVAH BİZE! UYUDUĞUMUZ YERDEN BİZİ KİM KALDIRDI? BU (bâ's) ÇOK ESİRGEYİCİ (Allah) İN VAAD ETTİĞİ ŞEY GÖNDERİLEN (Pey­gamber) LER (meğer) DOĞRU SÖYLEMİŞLER.» (10).
«Kabirlerinden kalktıkları vakit mü'minlerin şiarı: ALLAH'TAN BAŞKA HİÇBİR ÎLAH YOKTUR. MÜ'MİNLER ANCAK ALLAH'A DAYANIP GÜVENSİNLER (demek olacak) tır» (11
insanların tamamen ölmesine sebep olacak ve kabirlerinden kalk­masına âmil olacak: «Bu iki ncfha arasında kırk (bu kadar zaman) geçecektir. Sonra Allah, gökten bir su indirir ve yerde bakla biterce-sine (insanlar) çıkarlar. İnsanlar (in vücutların) dan 'acbüz - zeneb adı verilen kemikten gayri cesedleri çürür. (İnsan) ondan yaratılmış­tır. Kıyamet günü de ondan terekküm ederek diriltileçektir» (12).

Din kardeşlerim!

Allahü Teâlâ'nın kurmuş olduğu bu nizam, dini vazifelerin ih-•aali ve kötülüklerin irtikâbı ile yok olacak; ilim azalacak, dinî ilim­lerde cehalet artacaktır. Zina ve zulüm çoğalacak, ahlâkın zevali, alemin bozulmasına tesir edecektir.

Bir hadîs-i şerifte şöyle buyurul-maktadır:
«Yer (yüzün) de Allah Allah denilmeyecek bir zamana kadar kı­yamet kopmaz» (13).
Kıyamet, ancak şerli insanların üzerine kopacaktır. Zira «Kıya­metten önce (Yemen tarafından lâtif) bir rüzgâr gelir de her mü'-otinin ruhu kabzolunur» (14).

Muhterem cemaat!

Kıyametin kopmasında bir tarih tesbiti yapabilmek ve «Falan senenin falan ayında kıyamet kopacaktır» demek caiz ve mümkün değildir. Kıyametin geleceğinde asla şüphe yoktur fakat zamanını Allah'tan başkası bilemez. Bu hususu açıklayan âyet-i kerimelerin sa­yısı az değildir. Cenab-ı Hak buyuruyor ki;
«Kıyametin sübut (ve vukuu) nün ne zaman olduğunu sana so­rarlar. De ki:

ONUN İLMİ ANCAK RABBİMİN NEZDİNDEDİR. ONUN VAKTİNİ KENDİSİNDEN BAŞKASI AÇIKLAYAMAZ. GÖKLERE DE TERE DE AĞIR BASMIŞTIR. O SİZE ANCAK ANSIZIN GELİE...» (15).

îslâm ilimlerince «Mugayyebât-î hamse» adı verilen beş şeyi in­sanın bilip tayin etmesi mümkün değildir. Onlar: Kıyametin ne za­man kopacağı, nereye ve ne miktar yağmur yağacağı, ana rahminde­ki çocuğun durumu ve cinsiyeti, kimin yarın ne işleyeceği ve kimin »erede öleceği! Bunları ancak Allah bilir.
(12)BuMrt ve Müslim.(15) Sûre-i Araf, 187
(13Müslim ve Tırmizt.(18) Sûre-i Nahl, 77.
(14)Feyzü'l-Kadir. c. S,s. 23 L
Esasen bize düşen, orxun vaktini değil vahametini bilmek ve kıya­meti koparacak sebeplere yaklasmamaktır. «Göklerin ve yerin gaybini bilmek Allah'a mahsustur. Saat (kıyamet) hadisesi de (başka değil) ancak göz kırpma gibidir. Yahut o, daha yakındır...»


Eserin yazarı: Mehmed Emre Eser: Yeni Hutbe Kitabi

  • Yeni Ekle
Yorumlar (1)