Kitaplar | Yazarlar | İlmihal | Sohbetler | Hutbeler

SİGORTA İLE ALÂKALI FIKHİ HÜKÜMLER

Garp'taki bir uygulamanın İslâm diyarında tatbik edilmeye başlaması sebebiyle, mes'elenin tedkik ve tahlilinde farklı noktalardan hareket eden Müslüman âlimler, takip ettikleri mantıkî silsile icabı olarak, değişik neticelere varmışlar; kimi sigortanın cevazına fetva vermişler, kimi de sigorta işleminin câiz olmadığını müdafaa etmişlerdir.
Bu mes'elenin cevazına hükmeden Mısırlı bazı bilginler, mevzuu kışrından ele alıp, sigortayı "zarara uğrayana yardım elini uzatma ve onların sıkıntılarını hafifletme" şeklinde görmüşler veya öyle göstermeye çalışmışlardır.
Sigorta işlemini İslâmî açıdan mahzurlu gören Mekke âlimleri, 1977 yılında, mes'eleyi bir heyet hâlinde ele almışlar; enine boyuna tedkike koyulmuşlar ve neticede:
a) Sigorta yaptıran bir kimse, ne kadar verip ne miktar alacağını peşinen bilemez. Belki birkaç taksit ödedikten sonra malı helâk olabilir ve sigortalı malın bedelini tamamen alır. Belki de taksitlerin tama
mını yatırdığı halde, malı zarara uğramadığı için, sigortadan hiçbir şey alamaz. Bu muamelede iki taraftan biri aldanmış olur.
b) Meydana gelen zararda, sigorta şirketinin bir tesiri olmadığı halde, malı tazmin etmeyi üstlenmekte veya sigorta yaptırılan mal hiç bir zarar görmediği halde, şirket taksitleri almaya devam etmektedir.
Bu yönüyle sigorta kumarımsı bir kazanç olmaktadır.
c) Bir zarar meydana geldiğinde sigorta, sigortalıya ödediği taksitlerden daha fazla ödeme yapsa "ribel-fazl"(1) olur. Taksitler ile zararı ödeme arasına bir zaman girmiş olursa ki araştırma ve incelemeler
bir süreyi kapsamaktadır "ribâi nesîe" meydana gelir.
d) Sigorta şirketi, birinden aldığı para ile diğerinin zararını ödeme uygulaması yapmaktadır. İşin bu yönünde, haksız olarak bir kimsenin malını yeme sözkonusu olmaktadır. Bu ise "Ey iman edenler, birbirini
zin mallarınızı haram sebeplerle yemeyin..."^ âyeti ile yasaklanmış bulunmaktadır.
İslâm fıkhına göre telef olan bir malı tazminle mükellef olabilmek için yaralama, yakıp yıkma gibi haksız bir saldırının bulunması; telef ve zarara sebep olma, kefâlet yüklenme veya emâ net niteliğinde olmayan başkasının malına el koyma (gasp) hâlinin bulunması lâzımdır.
Sigorta sözleşmesinde, tazmin sebeplerinden bulunan bu dört şeyden hiçbirine dayalı olmaksızın ödeme vadi yapılmaktadır. Çünkü şirket sigortalının malını gasp etmemiş, malı telef etmemiş, haksız saldırıda bulunmamış ve borca kefil olmamıştır. Bunlar bulunmayınca sigortanın yüklendiği veya başkalarının sırtına yüklemek için vâsıta olduğu işlem İslâm'a aykırı bulunmaktadır.
Sigorta muamelesi, aldatmanın tazmini keyfiyetinde de değildir. Çünkü aldatanın tehlikeyi bilmesi ve aldananm bunu bilmemesi gerekir. Sigorta şirketi aldatmayı kasdetmez ve tehlikenin olacağını evvelden bilemez.
Sigorta, ücret karşılığında emanetçilik yapan kimsenin, emânet olarak bırakılan mal telef olunca, onu tazmin etmesi durumunda da değildir. Çünkü sigorta ettirilen mal, şirkette değil, sahibinin elinde bulunmaktadır.
İslâmî hükümler muvacehesinde mahzurları ortadan kaldıracak bir yol ve çare belki bulunabilir. Biz, o çareyi bulma iddiası ile ortaya çıkmış değiliz. Böyle bir teşebbüs, ancak İslâmî ilimlere vâkıf ve iktisadî bilgilerle mücehhez kişinin veya hey'etlerin salâhiyet sahasına girmekte ve bizim gücümüzü aşan bir iş olmaktadır.
Bize düşen, hâl-i hâzırdaki sigortacılığın İslâm dinine uymayan taraflarının göstermekti, onu yapmaya çalıştık. Söyleyeceğimiz son söz; zekâtların zamanında ve tam olarak ödenmesi, servetin "sadaka kalesi" içinde korunması ve Cenâb-» Hakk'a hâlisâne bir tevekkülde bulunulmasıdır, Takvaya ve ihtiyata uygun olan cihet budur.


(1) Mânâsı: "fazlalık ribâsı" demektir.
(2) Sûre-i Nisâ 29.
(3) İbni Âbidin c. 3 s. 345; Halil Günenç: Günümüz Mes'elelerine Fetvalar c. 2 s. 27


Alt Konulari