Kitaplar | Yazarlar | İlmihal | Sohbetler | Hutbeler

İSTİÂZE (EÛZÜ ÇEKME) DE İSLÂMÎ ÖLÇÜLER

İnsan, gizli ve açık düşmanlara karşı kendini korumak zorundadır. Gerekli tedbirleri almayan ve çâresini düşünmeyen kimse, üzüntülerden kurtulamaz. Gizli olan düşmanlara karşı aranacak çâre ve alınacak tedbir, açıkta bulunan hasımlara karşı düşünülen tedbirlerden daha zor ve daha çetindir. Zirâ düşmanın nerede mevzilendiği, planının ve silâhının ne olduğu bilinememektedir. Bu sebeple, her zaman uyanık ve dikatli olmak zarureti vardır.
Gizli olan düşmanların başında şeytan gelmektedir. Zehirli ve çıvgın bir alevden yaratılmış bulunan şeyâtîn taifesi, yapmayı tasarladıkları zararları, nefsani hevesleri kamçılayarak icrâ etmeyi planlamaktadır. Şeytanın nerede gizlendiğini ve ne gibi tuzaklar hazırladığını her ne kadar görmüyorsak da Rabb'imizin kitabından ve Peygamberimizin hadis-i şeriflerinden öğrenmiş bulunmaktayız. Onun tuzaklarını ve çârelerini din kardeşlerimizin ıttılaına arzetmeye çalışacağız:
a) İtikadımızı sarsacak şekilde vesvese yapar:
Bu hususu ve çaresini bir hadis-i nebevî ile açıklayalım: "Şeytan birinize gelir de ŞÖYLE, BÖYLE YARATAN KİMDİR? der. Nihâyet ona YA RABBİNİ KİM YARATTI? der. (Onun vesvesesi) bu dereceye ulaştığı vakit, hemen (istiâze okuyarak) Allah'a iltica etsin"(1)
b) Öfkelendirerek zarar vermek ister:
Bu ciheti de bir hadis-i şerif ile belgelemek istiyoruz. İki şahıs, Peygamber (s.a.v.) in huzurunda birbirine sövmüşlerdi. Bunlardan birinin öfkesi son derece kabardı ve yüzü kıpkırmızı oldu. Fahr-i kâinat (s.a.v.), onun yüzüne baktı da şöyle buyurdu: "Ben, bir kelime biliyorum. Şâyet bu adam onu söylemiş olsa bu taâl ondan geçer. (O kelâm) : EÛZÜ BİLLÂHİ MİNEŞŞEYTÂN'İRRACÎM'dir.
c) Karamsarlığa düşürmek ister:
Bu noktayı bir Allah dostunun beyânı ile açıklayalım: Hâtem Asam (k.s.) şöyle demiştir: "Hiçbir sabah yoktur ki, şeytan bana gelip, "(Bu gün) ne yiyeceksin, ne giyeceksin ve nerede mesken tutacaksın?"demiş olmasın. Ben de hemen. "Ölüm yiyeceğim, kefen giyeceğim ve kabri mesken edineceğim" derim^.
d) Hayır yapmak isteyenleri fakir olacaksın diye korkutur.
Bu hususta şeytanın yapacağı iğvâya karşı, "Bu mal, Allah Teâlâ'nın lutfudur. Ben de O'nun kuluyum. Budanan asmanın daha fazla üzüm vermesi gibi, yapacağım hayır da malımın bereketini artıracaktır ve beni Rabbimin rızâsına ulaştıracaktır" demelidir. Bunun peşinden "Eûzü billâhi mineş-şeytânirracîm" kelâmını okuyarak onu huzurumuzdan uzaklaştırmalıdır.

İstiâze; hayırlı işlere başlama sırasında veya şeytanın vesvese yapmaya başladığı vakitte, dil ile yahut kalple Allah Teâlâ'ya ilticada bulunmaktır.
Bu mükellefiyeti bize hatırlatan Rabb'imiz, "Eğer şeytandan bir fit (gelip) seni dürterse hemen Allah'a sığın. Çünkü O, hakkıyle işitici tam bilicidir (5). "Haydi Kur'ân okuduğun vakit derhâl o koğulmuş şeytandan Allah'a sığın'(6) buyurmaktadır.
Şeytanın huzurumuza yaklaşmasını önlemek, gerek günâhlardan kaçınmakta ve gerekse ibâdetlerin füyûzatmı kâmil manâda tadabilmekte büyük bir ehemmiyet taşımaktadır. Bunu temin edebilmek için de "Ve de ki: Rabbim! Şaytanlarm dürtüştürmesinden (vesveselerinden) sana sığınırım. Rabbim! Onların huzurumda bulunmasından sana sığınırım emr-i ilâsine uygun bir ilticada bulunmak lâzımdır.
"Eûzü billâhi mineş-şeytânirracîm" cümlesi, Kur'ân-i kerimden bütün bir âyet değildir. Evvelindeki "eûz" fiilini bazı sûrelerin başında; mineşşeytânirracim" kısmının da bir âyetin son tarafında görmekteyiz. Bu itibarla Allah'a ilticada en uygun metin olmakta ve Resûl-i Ekrem (s.a.v.)in hadis-i şerifler ile tesbit ve teşvik edilmiş bulunmaktadır. Ashâbtan Abdullah bin Mes'ûd (r.a.) naklediyor: (Bir defasında ben) "EÛZÜ BİLLÂHİSSEMÎIL ALÎMİ MİNEŞ-ŞEYTÂNİRRACİM" demiştim. Peygamber (s.a.v.), "Ey Ümmüabd'in oğlu! EÛZÜ BİLLÂHİ MİNEŞŞEYTÂNİRRACİM" (de). Zirâ Cebrâil (istiâzeyi) Levh-i mahfuzdan bana böyle okuttu demiştir. Bu istiâze metni, her hususta uyulması ve uygulanması gereken bir asıl ve sünnet olmaktadır. Bir tek istisnası, sabah ve akşam namazlarından sonra, Haşir sûresinin son üç âyetini okuyacağımızda, "EÛZÜ BİLLÂHİSSEMÎIL ALÎMİ MİNEŞ-ŞEYTÂNİR-RACİM" şeklinde çektiğimiz istiâze olmaktadır. Diğer yerlerde hep tesbit edilen metin okunmalıdır.

İstiâzenin hükümlerine gelince: Vacip, sünnet ve müstehab olmak üzere üç bölüm hatıra gelmektedir. Şöyle ki: Kur'ân okumaya başlayacağımızda Nahil sûresinin 98. âyetindeki emr-i ilâhi dikkate alındığında istiâzenin vacip olduğu hükmü hatıra gelmektedir. Namazların ilk rek'atlerinde, "sübhâneke" okuduktan sonra ve fatihaya başlamadan önce, istiâze okumak, Hanefi mezhebine göre, sünnettir. Bu iki hususun dışında kalan yerlerde eûzü çekmek, müstehab bulunmaktadır.



(1) Müslim c. 1 s. 84
(2) Müslim c. 8 s. 31
(4) Sûre-i Bakara 268 (e bakınız)
(5) Sûre-i Ârâf 200
(6) Sûre-i Nahil 98
(7) Sûre-i Mü'minûn 97-98
(8) Sûre-i Nahil 98
(9) Tefsir-i Kurtubî c. 1 s. 87


Alt Konulari