Kitaplar | Yazarlar | İlmihal | Sohbetler | Hutbeler

Ceale (Ücret Taahhüdü)

Ceâle caizdir. Ceâle, bir kimse kaybolan malını bulup getiren kişiye belirli bir ücret taahhüt etmesidir. Bir kişi kaybolan bu malı bulup getirir­se o ücreti almaya hak sahibi olur.

Ceâle lugatta herhangi bir işi yapma karşılığında tayin ettiği maldır.

Istılahta isi ceâle, kişinin belirli bir iş yapma karşılığında belirli bir ücret vermeyi kendine vacip kılmaktır.

Ceâle muamelesinde işçinin belirli biri olması şart değildir. Mesela bir kişi ´Kim kayıp oğlumu bulup getirirse ona otuz milyon lira veririm ´ taahhüdü gibi. Ücretin belirli bir miktar olması şarttır.

Ceâle´nin delili şu ayet-i kerimedir:

"Dediler ki, melikin su tasını kay­bettik. Onu getirene bir deve yükü mükafat var. Ben buna kefilim." (Yusuf: 12/72)

Ebu Said el-Hudri (r.a.)´ın rivayet ettiği şu hadisi şerif de buna delalet etmektedir:

Hazreti Peygamberin ashabından bir grup yolculuğa çıkar, bir arap ka­bilesinin yanında gecelediler. Onlardan kendilerini misafir etmesini iste­diler fakat onlar misafir etmedi. O gece kabile reisini yılan ısırdı her ne yaptılarsa bir faydası olmadı. Onlardan bazıları dediler ki, yakınımızda gecelenen şu gruba gidelim, belki onların bildiği bir tedavi yolu vardır.

Bunun üzerine ashabın yanına gelerek, reislerinin yılan veya akrep ta­rafından ısırıldığını, ellerinden gelen her şeyi yaptıkları halde hiç bir neti­ce elde etmediklerini söylediler ve onlardan reislerini tedavi edip edeme­yeceklerini sordular.

Sahabilerden biri dedi ki. ´Evet tedavi edebiliriz Ancak bizi misafir et­mediğiniz için karşılığında bir mal vermedikçe tedavi etmeyiz.´

Böylece bir bölük koyun üzerinde anlaştılar. O sahabi onlarla beraber gitti. Fatiha suresini okuyarak yılanın veya akrebin ısırdığı yere tükürdü. O kişi sanki bağlı bulunduğu ipten kurtulmuş gibi sapasağlam oldu, hiç bir acısı kalmadığı halde yürüyüp gitti. O kişiler üzerinde anlaştıklar ko­yunları (ceâlelerıni) verdiler. Sahabilerden bir kısmı dedi ki: ´Bunu ara­mızda taksim edelim. Bu işi yapan kişi ise şöyle dedi: Peygambere gidip hadiseyi anlatıp O´nun ne diyeceğine bakmadan olmaz.

Resulullah´a gelerek hadiseyi anlattıklarında Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:

"Fatihanın böyle bir faydası olduğunu nereden öğrendin?" Daha sonra Hz. Peygamber şöyle buyurdu:

"İsabet etmişsin, koyunları aranızda taksim edin. Bana da bir pay ayırın." [1]

Hz. Peygamberin bu sözü, onların yaptıklarım kabul ettiğine ve ceâlenin meşruiyetine delildir.

Ceâle´nin meşruiyetinin hikmeti: Ceâlenin meşru kılınmasının sebe­bi, insanların zor durumda kaldıklarında ona ihtiyaç duymalarıdır. Zira kişi bazen bir şeyini kaybeder ve kendiliğinden onu arayıp bulup kendisi­ne getirecek kimseye rastlamaz.

İnsanlar mecburiyet nedeniyle ve üstesinden gelemedikleri bu tür işler karşısında kalabilirler. O işin üstesinden gelmeleri, muhtemel kişilerin ise paraya ve mala ihtiyaçlarının olması ise gayet tabiidir. İşte bu ihtiyaç ve maslahat nedeniyle ceâle meşrudur.

Mesela kaybolmuş bir malı bulmak veya kaçmış bir hayvanı yakala­mak ya da kendisine herhangi bir iş yapılmasını isleyen bir kimsenin be­lirli bir ücret karşılığında biriyle anlaşmasıdır. [2]



Ceâlenin Rükünleri


Ceâlenin Rükünleri: Ceâlenin dört rüknü vardır:

1- Akit yapanlar.

2- Siga.

3- Çalışma.

4- Çalışmanın karşılığı olarak verilen para veya mal. Bunlan açıklay­alım.

1- Akit yapanlar:

Onlardan biri çalışma karşılığında ceâleyi kendisine vacip kılan kişi­dir. Yani iş yapma karşılığında mal veya parayı verecek olan kişidir.

Bu kişinin akıl, baliğ ve reşit olması şarttır.

Diğer kişi ise, işi (çalışmayı) yapacak olan kişidir. O kişi işi yaptığında ceâleyi haketmiş olur. Bu kişinin belirli bir kişi olması şart değildir.

2- Siga:

Siga, para karşılığı yapılması istenen işe izin verilmesine delalet eden lafızdır.

Mesela kişinin, "Çalınmış olan arabamı geri getirene şu kadar para vereceğim" demesi, veya kişinin, bir doktora, "Hastamı tedavi edip sağ­lığına kavuşturursan, sana şu kadar para veririm" gibi lafızlar kullanma­sı sigadır.

3- Çalışma:

Bu çalışma, mal sahibinin ceâleye hak kazanmak için şart koştuğu ça­lışmadır ki, bu da yukarıdaki örneklerde olduğu gibi çalınan malı geri ge­tirmek veya çocuğa okuma yazmayı öğretmek veya hastayı tedavi edip sağlığına kavuşturmaktır.

Ceâledeki menfaat gibi amelin malum (bilinen) olması şart koşulamaz ve amel meçhul olsa da yani zaman ve çalışma ile sınırlanmamış olsa da ceâle sahihtir.

4- Çalışmanın karşılığı olarak verilen para veya mal:

Çalışmanın karşılığı olarak tayin edilen şeyin malum (bilinen) olması şarttır. Çünkü bu akit karşılıklı bedel akdidir. Bu akit meçhul (belli olma­yan) bir bedelle caiz olmaz.

Mal sahibi kaybolan malını geri getiren kişi için meçhul bir ceâle şart koşarsa, akit fasid olur. Ancak işi yapan kişi ücretin mislini hakeder. Zira sahih olması halinde belli bir malın vacip olduğu her akdin fasid olması durumunda misli vacip olur. [3]





--------------------------------------------------------------------------------

[1] Buhari, 2156, Müslim,2201.

[2] Kadı Ebu Şuca?, Ğayet?ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları: 353-354.

[3] Kadı Ebu Şuca?, Ğayet?ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları: 354-355.





Eserin yazarı: Kadı Ebu Şuca Eser: DELİLLİ ŞAFİ İLMİHALİ

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

DELİLLİ ŞAFİ İLMİHALİ

MollaCami.Com