Kitaplar | Yazarlar | İlmihal | Sohbetler | Hutbeler

AHİRETE İMAN

Ahiret, her şeyin sonu demektir. İsrafil (a.s.) tarafından Sûr´a üfürmek ile birlikte bütün canlılar düşer ve ölür. Bu zamandan başlayarak insanla­rın tekrar dirilmesi, cennetliklerin cennete, cehennemliklerin de cehenne­me girmesine kadar geçen zamana "Ahiret Günü" denir.

Bir başka tarife göre; insanların hesaba çekilmek üzere tekrar dirilme­lerinden başlayarak sonsuza kadar devam edecek zamana ´Ahiret Günü´ denir. Ahiretin daha başka isimleri varsa da en meşhuru "Kıyamet Gü­nü "dür. Ahiret gününe inanmak imanın bir şartıdır.

Kur´an-ı Kerim´de bu konuda yüzlerce Ayet vardır. Ahireti inkar eden kâfir olur.

Kabir Hayatı: İnsanın ölmesinden başlayarak tekrar diriltilmesine ka­dar geçen zamana kabir hayatı denir.

Yukarıdaki tariften de anlaşılacağı üzere kabir hayatı herkes için ola­caktır. İster mezara konulsun, ister fırınlarda cesedi yakılsın, ister ceset denizlere karışıp kaybolsun farketmez, herkes kabir hayatını manevi ale­minde görecektir.

Bu konuda Peygamberimiz (s.a.v.) bir hadis-i şeriflerinde:

"Kabir, ya cennet bahçelerinden bir bahçe veya cehennem çukurların­dan bir çukurdur" [1] buyurarak, insanın ameline göre kabir hayatı yaşa­yacağını bildirir.

Deliler ve çocuk yaşta ölenler için sual yoktur. Çünkü bunlar yükümlü ve sorumlu değildir. Sorgusuz-sualsız cennete girecektir. Bir de peygam­berlerin kabir sorgusu yoktur. Çünkü ilahi emirleri insanlara onlar bildir­miştir.

Kabir hayatı, ahiret hayatının başlangıcı demektir. Cennetlik olacak adam daha kabrinde iken cennet hayatını, cehenneme gidecek olanlar da cehennem azabının acısını az-çok kabirde tatmaya başlarlar.

Kabir hayatının dünya hayatı ile ölçülmemesi lazımdır. Ölü, nasıl kab­rinde kalır, nasıl sorulara cevap verir, cennetin tadını ve cehennemin aza­bını nasıl hisseder gibi sorulardan kaçınmalıyız. [2]



Kıyamet Günü Ve Alametleri


Kıyamet, daha önce de işlediğimiz gibi dünya hayatının sonu demek­tir. Dört büyük melekten İsrafil´in "Sûr" adı verilen boruyu üflemesiyle dünya hayatı sona erecek ve işte o zaman "Ahiret hayatı" başlayacaktır.

İnanılması gereken iman esaslarından birisi de kıyametin kopmasıdır. Bu hususta hiçbir şüphe yoktur Yüce.Allah, Kur´an-ı Kerim´de şöyle bu­yurur; "Kıyamet muhakkak gelecektir, onda hiç şüphe yoktur..." (Hac: 22/7)

Yine başka bir Ayet-i Kerime´de: "Biz kıyameti inkâr edenler için çok şiddetli bir ateş hazırladık" (Furkan: 25/11) buyurur.

Peygamberimiz (s.a.v.)´in içinde bulunduğumuz şu günleri nasıl anlat­tığını hadis-i şerifleri ışığında Kıyamet ve Kıyamet alametleriyle ilgili olanları gelin hep beraber inceleyip, hangi günlerde olduğumuzu anlama­ya çalışalım. [3]



Kıyametin Küçük Alametleri


Peygamberimiz (s.a.v.)´ın hadislerinden çıkarılan hükümlere göre şu durumlar kıyamelin küçük alametlerini bildirmektedir:

-Erkekler hanımlarına uyup, anne-babalarına isyan ederler: Anne-Babalara isyan etmek bir yana nerdeyse onları tanımaz olup, huzur evlerine bile kapatırlar.

-Güvenilir kimseler çok azalır: Filan yerde iyi bir kimse var, denilerek bu tür kimseler parmakla gösterilecek kadar az olur.

-Çalgı ve oyun aletleri çok kullanılır: Günümüzde yerli alet ve sanatçı­lar yetmiyormuş gibi, Batı ülkelerinden popçu ve cazcılar getirilmektedir.

-Büyük ve yüksek binalar yapılır: Zamanımızda bu tür yapılar o kadar ileri durumlara gelmiş ki nerdeyse toprağı görmeye hasret kalmışız.

-Zenginlere iltifat ve itibar edilecek cimrilik artacak, zekat vermek ağır bir borç olarak görülecek: Zaten nerdeyse İslam´ın bu büyük şartı or­tadan kalkmış oluyor. Hatta verilen zekatlar da müstehaklara değil ehli olmayanlara veriliyor.

-Herkes kazanamadığından ve geçinemediğinden şikayetçi olacak: Dünyaya o kadar önem veriliyor ki Allah unutulmuş olup gece gündüz hep dünya hesabı yapılıyor. Kanaat diye bir şey kalmamış, kimin elinde ne varsa payına razı olmayıp, malca ve mevkice kendinden önde olanlar örnek alınıyor. Ve ne yazık ki Peygamberimiz (s.a.v.)´in şu hadis-i şerifi hiç bir zaman nazar-ı itibare alınmıyor.

"İbadet yönünden sizden önde olanları, dünya ve mal yönünden fakir olanları örnek alınız."

Bugün bunun tersine göre amel ediliyor.

-İnsanlarda sevgi ve şefkat azalır: Zamanımızda nerden çıkar ve men­faat umuluyorsa orası seviliyor.

Halbuki Peygamberimiz (s.a.v.)´in bu konuda hadıs-i şeriflerin birisin­de şöyle buyuruyor: "...Allah için seviniz, Allah için buğzediniz." Yani sevdiğiniz birini Allah için seviniz. Birinden buğz ediyorsanız bu buğz edişiniz de Allah için olsun. Yine bunun tam zıddı olarak çıkar ve menfaat nerde var ise orası seviliyor. Bunun dışında kalanlarda menfaat veya çıkar umulmadıkça bunlara karşı herhangi bir ilgi ve sevgi yoktur.

-Zina ve livata çoğalır: Günümüzde zina evleri o kadar yaygın hale gelmiştir ki nerdeyse bu zina evleri meşru olarak kabul ediliyor.

-Haram işlemeyi kolaylaştıran imkânlar artacak, gençler günah işle­meye çok meyledecekler, kadınlar işi iyice azıtacak: Utanmasalar anadan doğma çıplak gezecekler.

-İbadetler ayıp sayılarak ibadet edenler hor görülecek: Günümüzde ibadet etmek o kadar fazla bir şey olarak görülüyor ki "Yahu kardeşim hangi devirde yaşıyoruz. Bu devirde namaz kılınıp oruç tutulur mu?" eleştirilerine sık sık muhatap kalmaktayız.

-Adam öldürmek ve fitne çoğalır: Hele hele ülkemizde günde kaç kişi öldürülüyor. Bunun sayısı ve hesabı bilinmiyor.

-Bid´atler çoğalır: Peygamberimiz (s.a.v.)´in sünnetleri unutulur. Gü­nümüzde zikrediyoruz diye bağırıp tepinmeler yaygın hale gelmiş olup, İslam´ın gerçek ruhu ve ilim mefhumu ikinci plana atılıyor.

-Her köşede zalim ve zorbalar çoğalır: Haksız yere kazanç yaygın olur. Memleketimizde önüne geçilmeyen uyuşturucu mafyası ve daha sonra tü­reyen yeni yeni kumarhane mafyaları bunlara örnek gösterilebilir.

-Günahlar iyi, ibadetler kötü gösterilir: Dolandırıcılar, tefeciler ve gay­ri meşru yollarla cebini-doldurmuş üç kağıtçılar iyi görülüp bunlara rağ­bet edilmektedir. Kadını baştan çıkarırsan olursun bir kahraman...

-Doğru söyleyenler baştan kovulmaya çalışılır: Boşuna dememişler ya ´Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar´. Devrimizde münafıklık hü­küm sürüyor...

-Faize normal alış-veriş denilecek, rüşvete de hediye ismi verilecek.

-İnsanlar alimleri bırakıp cahillere uyarlar: Günümüzde ilim adamları­na rağbet terkedilmiş, kim para sahibi olursa cahil de olsa ona rağbet edi­lir.

-İmanı kalpte tutmak, kor ateşi ele almak gibi ´zor olacak: Zamanımız­da ibadet edip haklıyı hak için savunduğun zaman hor görülürsün.

-Sonradan gelen nesiller önceki geçmişlerine sövüp sayacaklar: Yanı­mızdaki büyüklerimize dahi bazen "Senin kafan eski kafadır bu işten an­lamazsın" gibi sözleri az mı duyuyoruz?

-Allah´ın kitabı Kur´an-ı Kerim ile hükmetmek ayıp sayılacak: Günü­müzde "Artık çağdaş olalım, karanlığı bırakalım" gibi sözlere az mı şahit oluyoruz?

-Yüce Allah apaçık inkâr edilecek herkes buna seyirci kalacak: Zama­nımızda Allah´u Teala veya onun göndermiş olduğu Kur´an-ı Kerim´in bir ayeti inkâr edildiği zaman kimse buna karşı çıkmıyor.

-Cahillik çok, ilim az olur: Büyük alimlerimizin çoğu mum ışığında ve ay ışığında okuyup eser yazmışlar. Şimdi bu kitaplar herkesin anlayacağı dillere çevrilmiş olduğu halde kim bunları okuyor?

-Görev, ehli olmayanlara verilecek: Günümüzde bunun misalleri o ka­dar çoktur ki çoğu zaman önemli bir noktaya bir siyasi mekanizma hük­medip cahil ve ehil olmayan birini yerleştirir.

-İçki çok içilerek Yüce Allah´a küfredilir:

Bu konuda Tekel´in yıllık bilançosunda ne kadar içki tükedildiği ve yurt dışından ne kadar içki ithal edildiği belli olup, kayıtlarda mevcuttur.

-Dini ve ilmi vazifeler layık olmayanlara verilir: Günümüzde bunun da ispatı mevcuttur. Bu görevi üstlenenlerin önemli eksiklikleri herkesçe malumdur.

-Alimler günah işleyicilerden, ibadet edenler de cahillerden olur: Ümmiler camiileri doldururken, alimlerin bir kısmı olması gereken yolu bıra­kıp dünyaya meyletmeleri durumunu günümüzde görmek mümkündür. [4]



Kıyametin Büyük Alametleri


Bunların birincisi, Hz. Mehdi´nin ortaya çıkmasıdır. Bu büyük bir zat olup Hz Fatıma (r.anha)´nın sülalesindendir. Daha önce zulüm ve haksız­lık ile doldurulan dünyayı adalet ve eşitlikle dolduracaktır.

Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

"Mehdi benim sülalemdendir. Rengi bir Arap rengidir. Cismi ise bir İsrail cismidir. Sağ yanağında bir ben vardır. Parlayan bir yıldız gibidir. Yeryüzü zulüm ve istibdad ile dolduğu gibi onu (yeryüzünü) adaletle dol­duracaktır Hilafeti sırasında yerde ve gökte ne varsa hatta havadaki kuş­ları dahi memnun edecektir..." [5]

Başka bir hadisi şerifinde Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

"İsmi ismime uyan ve sülalemden gelen bir adam yeryüzüne hakim ol­madıkça dünya gitmez ve sona ermez." [6] Diğer bir rivayette şu ilave vardır: "Onun yaratılışı, benim yaratılışım gibidir."

İkinci büyük alamet; Ahir zamanda Deccal´in çıkmasıdır. Allah, kul­larını onunla imtihan eder. Akıllara dehşet verecek şekilde kendisine kud­ret verilecektir. Bunun için bazı kimseler kendisine aldanacak.

Saadet ve mutluluk kimin için takdir edilmiş ise, onu koruyacaktır. Çıkışının yakın olmasının alametlerinden bazısı; "Emr-i bi´l-ma´ruf ile nehy-i ani´l-münker" in azalması, kanların akıtılması, ulemanın zalimlere meyledip, hükümdarların kapılarına gidip gelmeleridir. Doğu´da İsfa­han´ın köylerinden bir köyünde çıkacaktır.

Buluta "Yağmur yağdır" dediğinde hemen yağmur yağacak, "Yağdır­ma" dediğinde de yağmur duracaktır. Kırk gün yeryüzünde kalacaktır.

Hadiste şöyle rivayet olmuştur:

-Ey Allah´ın Resulü! Yeryüzünde ne kadar kalacak? dediğimizde şöyle buyurdu:

"Kırk gün. Bir gün, bir yıl gibidir. Bir gün de bir ay gibidir, bir günü de bir hafta gibidir. Diğer günleri ise günleriniz gibidir."

-Bir yıl gibi olan günde, bir günün namazı bize kâfi gelir mı? diye sor­duğumuzda Peygamber (s.a.v.) cevaben şöyle buyurdu:

"Hayır, takdir edeceksiniz." [7]

Büyük alametlerin üçüncüsü; İsa (a.s.)´in Şam´ın doğusunda beyaz bir minare üzerinde inişidir. Ellerini iki meleğin kanadı üzerine koyup bir sabah namazı vaktinde inecektir. Halk kendilerine namaz kıldırması için O´nu davet edecek. O´ da,

"Hayır imamınız sizdendir" diyecektir. Bunun üzerine; bu ümmete ve Peygamberine hürmeten Mehdi öne geçip hem kendisine (Hz. İsa´ya), hem de halka namaz kıldıracaktır. O sırada Deccal da Beytü´l-Makdis´i kuşatma halinde olacaktır. Onun için Beyt´ül Makdis´in kapısı kapalıdır. Hz. İsa´ya kapıyı açın deyince onu açacaklar, Deccal da o zaman onu gö­recek ve beraberindekiler ile birlikte kaçacaktır. Bunun üzerine Hz. İsa ile Mehdi peşine düşecekler. Allah da kendisine yeryüzünü daraltacaktır. Hz. İsa ile beraberindekiler "Ramle"ye yakın "Lûd" köyüne on küsur arşın kala O´na yetişecekler.

İsa (a.s.) kendisine bakıp "Namaz kıl" diyecek.

Deccal: "Ey Allah´ın Peygamberi namaz kılınmıştır" diye cevap verecek.İsa (a.s.)´da: "Ey Allah´ın düşmanı, sen alemin Rabbisin diye iddia et­tin, kimin için namaz kılarsın?" diyecek ve hemen mızrak ile kendisine bir darbe indirecek, mızrak içine saplanacak ve kanlara boyanmış bir şe­kilde onu çıkaracak ve: "Ey Müslümanlar bakınız" diye seslenecektir.

İsa (a.s.), Hz. Muhammed (s.a.v.)´in şeriatıyla hüküm edecektir. Zama­nında emniyet, bolluk, refah ve bereket her yerde hüküm sürecektir´. Kırk sene bu hal üzere devam edecektir. Hz. İsa; evlenip iki çocuğu olacaktır. Sonra Hz. Mehdi vefat edecek, namazını Hz. İsa kıldıracak ve Beytü´l Makdis´te onu defn ettirecektir. Daha sonra Hz. İsa (a.s.)´da Medine´de vefat edecek, Hz. Ebu Bekr´in yanında defn edilecektir.

Büyük alametlerin dördüncüsü; Ye´cüc ve Me´cüc´ün çıkışıdır. Bun­lar Hz. Nuh´un oğlu Yafes´in sülalesinden gelmekledir.

Bunların çeşitli ve çok fırkaları vardır. Fitne ve yıkım için çıkışların­dan sonra Allahu Teala, İsa (a.s.)´ya vahyeder ki;

"Hiç kimsenin gücü yetmeyecek bazı kullarımı ortaya çıkardım. Bunun için halis kullarımı Tur Dağı´na doğru götür."

O da onları Tûr´a götürecek. Cenab-ı Allah, Ye´cüc ve Me´cüc´ü gönde­recek her taraftan akıp gidecekler. İsa (a.s.) ile beraberindekileri, Tur Dağı´nda kuşatacaklar sonra Beytü´l-Makdis´e gidip birbirine;

"Biz yeryüzünde bulunan kimseleri öldürdük, gökte bulunanlarla da savaş edelim" diyecekler.

Bunun üzerine oklarını göğe doğru atacaklar, oklar da kanlı olarak geri dönecektir. Sonra Hz. İsa (a.s.) ve mahiyetinde bulunanlar Allah´a yalva­rıp dua edecekler, Allah´u Teâla bunların dualarını kabul edecek, Ye´cüc´ ve Me´cüc´ün boynuna davar ile develerin burnunda meydana gelen kurt­ları gönderip, onları helak edecektir. Sonra Hz. İsa (a.s.) ile mahiyetinde bulunanlar Tûr dağından inecekler, Ye´cüc´ ile Me cüc ´ün cesetlerinin ye­rin her tarafını doldurduğu görülecektir.

Bunun üzerine Allah´u Teala, boyunları deve burnuna benzeyen bir ta­kım kuş gönderecek ve Allah´ın dediği yere cesetleri alıp atacaklardır.

Büyük alametlerin beşincisi: Dabbetü´l-Ard´ın çıkışıdır, Bir görüşe göre bu Salih (as..)´in devesinin yavrusudur. Annesi kesilince kaçtı ve kendisi için yerde açılan bir yere girdi ve O, yer üzerine kapandı. Ahir za­manda çıkıncaya kadar orada kalacaktır. Hiç kimse ona yetişemez, hiç kimse de ondan kaçamaz. Herkes onu kendi yönünde görür. Mü´minin iki gözleri arasında "Mü´min" kelimesini yazacak ve bu sebeple onun yüzü parlayacaktır. Kâfirin de iki gözleri arasında "Kâfir" kelimesini yazacak­tır. Bu sebeple, yüzü simsiyah olacaktır. Müslümana "Ey müslüman", kâ­fire de "Ey kâfir" deyip seslenecektir.

Cenab-ı Allah şöyle buyurur: "O söz başlarına geldiği (kıyamet yak­laştığı) zaman, onlara yerden bir Dâbbe (mahluk) çıkarırız da, bu onlara insanların ayetlerimize kesin bir iman getirmemiş olduklarını söyler. (Neml: 27/82)

Yani diriliş ve azab ile yapılan tehdidin vukuu yaklaşınca, İslam dini müstesna bütün dinlerin batıl olduğunu beyan eden bir dabbe çıkaracağız. O´ da "Ey falan sen Cennetliksin" ve "Ey falan sen Cehennemliksin" di­yecektir.

Büyük Alametlerin altıncısı; Güneş´in Batı´dan doğuşudur. Bu da İsa (a.s.)´ın vefatından sonra olacaktır. Bir rivayete göre o zaman güneş ba­tınca üç gece uzunluğunda uzunca bir gece ortaya çıkacaktır. İbadet va­kitleri içtihatla tesbıl edilecektir. İnsan gecenin uzunluğundan korkacak­tır. Ebu Zerr (r.a.) Peygamber (s.a.v.)´in şöyle dediğini rivayet etmiştir:

"Güneş batınca nereye gittiğini bilir misiniz?",

"Allah ve O´nun Rasulu daha iyi bilirler" dedim.

Bunun üzerine Peygamber (s.a.v.) buyurdu ki:

"O gider Arş´ın altında secdeye kapanır ve izin isteyince kendisine izin verilir. Tekrar secdeye varmak ister, fakat kendisine müsaade edilmez tek­rar isler ama kendisine izin verilmez. Ve kendisine, geldiğin yere dön de­nilir bunun üzerine Batı ´dan doğar. O zaman da tevbe kapısı kapanır." [8]

Büyük alametlerin yedincisi; Yeryüzünü dolduracak bir dumanın çıkmasıdır. Kâfirin göz, kulak, ağız ve dübüründen çıkar. Mü´min olan kimse ondan ancak nezle gibi olur. Bu duman kırk gün kalacaktır.

Büyük alametlerin sekizincisi; Aden´den çıkan ve insanları Şam´a sevk eden bir ateşin çıkmasıdır. Gündüz durakladıkları yerde durur, gece de geceledikleri yerde geceler.

Büyük alametlerin dokuzuncusu; Kur´an-ı Kerim ve faydalı ilimle­rin satır ve göğüslerden silinmesi ve bütün yeryüzünde bulunanan insan­ların küfre dönmeleridir.

Büyük alametlerden onuncusu; Habeşiler´in eliyle Kâ´be´nin yıkılmasıdır.

Büyük alametlerden onbirincisi; Sûrun üfürülmesidir.

Cenab-ı Allah şöyle buyurur:

"Sûr´a üflenince, Allah´n diledikleri müstesna olmak üzere göklerde ve yerde ne varsa hepsi ölecektir. Sonra O´na bir daha üflenince, bir de ne göresin, Onlar ayağa kalkmış bakıyorlar." (Zümer: 39/68)

Birinci Sur´da Allah´ın dilemesiyle ölmeyip, kalanların, Cebrail, Azra­il, Mikail, İsrafil veya Hamele-i Arş ya da Rıdvan melekleri, huriler, cen­netin hazinedarı olan Malik´le, cehennemin bekçileri olan zebaniler oldu­ğu belirtilmiştir. Bu ayete göre Sur´a üfürüş ikidir. Birincisi, ölüm Sur´u, ikincisi de Ba´s yani dirilme Sur´udur.

Cenab-ı Allah´ın: "Allah ile beraber başka bir ilaha ibadet etme, O´ndan başka hiç bir ilah yoktur, O´nun zatından başka her şey yokluğa mahkumdur, (geçerli) Hüküm ancak O´nundur; ve (öldükten sonra) hep O´na döndürüleceksiniz."( Kasas: 28/88) ayet-i kerimesinden maksad; Allah müstes­na her şey yok olacaktır.

O takdirde ´şey´ kelimesinin umumu olduğu gibi bırakılacaktır. Çünkü Cenab-ı Allah´tan başka her şeyin varlığı yok olacaktır. Eğer o sözden maksad, herşeyin ruhunu almak veya parçalarını dağıtmak suretiyle on­dan faydalanmamak ise o zaman Arş, Kürsi, Levh, Kalem, Cennet, Ce­hennem ve içinde bulunanlar ve ruhlar istisna edilecektir.

Sonra ikinci defa Sur´a üfürülecektir. Bu da Cenab-ı Allah göğe yağ­mur yağdırmak için emir verdikten sonra olacaktır. Bu yağmur yağınca, bitki yeşerdiği gibi bütün canlılar da yeşerecektir. Her iki üfürmenin ara­sında kırk sene vardır.

İnanılması gereken şeylerden biri de Allahu Teala?nın bütün kullarını diriltip aralarında bulunan hukuki meselelerini çözmek için dehşet veren makamda haşretmesidir. Ba´s ile Haşr; Kitap, Sünnet ve selefin icmaiyle sabit olmuştur. Binaenaleyh bir kimse bunu yalanlar veya onda şüphe ederse kâfir olur.

Cenab-ı Allah ayeti kerimelerde şöyle buyurur:

"Kıyamet muhakkak gelecektir, onda hiç şüphe yoktur. Ve muhakkak kabirlerdeki kimseleri diriltecektir." (Hacc: 22/7)

"...şu çürümüş kemikleri kim dinilecek; diyor. De ki onları ilk defa ya­ratan dinilecek..." (Yasin: 36/78-79)

"... ilk yaratmaya başladığımız gibi yine onu tekrar o hale getireceğiz" (Enbiya: 21/104)

Ba´s; diriltmek demek. Allah´ın ölüleri diriltip esas ve hakiki cüzlerini bir araya getirdikten sonra onları kabirlerinden çıkarmaktır. Esas ve haki­ki cüzler, hayatın başından sonuna kadar kalması gereken parçalardır; ölümünden evvel parçalansa da hakiki cüzlerden sayılır.

Haşr ise; bütün bu kulları bir makama sevk etmekten ibarettir. Bu ma­kam, dünya makamlarından ayrı bir makamdır. Hukuki mes´elelerini çöz­mek içindir. Bu makamda yaptıklarının karşılığı kendilerine verilecek olan melek, insan ve cin ile yaptıklarının karşılığı kendilerine verilmeye­cek olan hayvanlarla aralarında fark gözetilmeksizin hepsi orada toplana­caklar

Ba´s ile Haşr, Dünya´da bulunmuş olan bedenlerle olacak, benzerleri ile olmayacaktır. Yoksa mükafaat veya ceza gören itaat eden yahut isyan edenden başka şeyler olacaktır. O da icma ile batıldır.

Burada iki husus için dikkat etmek lazımdır. Birincisi; İlk diriltilen ve Haşr yerine gelen Hz. Muhammed (s.a.v.)´dir.

İlk Cennet´e giren de O olacağıdır. İkincisi, Haşr´de insanlar eşit olma­yıp, çeşit çeşittirler. Kimi buraka biner bu takva sahibi olan kimsedir. Ki­mi ayaklarıyla yürür, bu ameli az olan kimsedir. Kimi de yüz üstü sürü­nür. Bu da kâfir olan kimselerdir.

İnanılması gereken şeylerden biri de Allah´ın, kullarını hayır olsun-şer olsun, söz olsun-hareket olsun, amelleri için sorguya çekmesidir. Sicille­rini ele aldıktan sonra teker teker bütün amellerini soracaktır. Bu sorgu umumidir. Mü´min, kâfir, insan ve cin arasında hiç fark yoktur. Ancak is­tisna ettiği kimseler hariç, hadiste şöyle rivayet olunmuştur:

"Benim Rabbim, bana ümmetimden her biniyle yetmiş bin kişi olmak üzere, sorgusuz Cennet´e götüreceğini vaad etti. Ayrıca, Rabbimin avuç­larında üç avuç vermekten maksat; sayısız ve miktarı hesapsız olarak Cennet´e götürmem için bana vaad etti. [9]

Hesab; Kur´an, Sünnet ve müslümanların icmaiyle sabittir. Cenab-ı Al­lah şöyle buyurur:

"Allah´ın hesaba çekmesi sür´atlidir" (Bakara: 2/202)

"Onların dönüşleri muhakkak bizedir. Sonra da muhakkak hesablarını görmek de bize aittir" (Gaşiye: 88/25-26)

Hz. Ömer (r.a.) şöyle buyuruyor: "Hesaba çekilmeden önce kendinizi hesaba çekiniz"

Peygamber (s.a.v.)´in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:

"Haklar kendi sahiplerine ödenecektir. Öyle ki boynuzsuz davar´ için boynuzludan kısas alınacaktır" [10]

Bunun için bir kimse hesabı yalanlar veya´ondan şüphe ederse kâfir olur.

Hesap, Mahşer´de Allah´ın kullarının yaptıklarını kendilerine bildirme­sidir. Yani o hususla kendileriyle konuşması mükafaat ve cezanın duru­munu bildirmesi ve aradan perdeyi kaldırıp Ezeli Kelam´ı kendilerine işit­tirmesi veya Ezeli Kelam´a delalet eden bir ses yaratması ve her mükelle­fin kulağına ulaştırmasıdır.

Cenab-ı Allah şöyle buyurur:

"Rahbine and olsun ki; biz onların hepsini yaptıklarından sorumlu tu­tacağız." (Hıcr: 15/92-93)

Adiyy bin Hatem, Peygamber (s.a.v.)´in şöyle buyurduğunu rivayet et­miştir:

"Her biriniz orada tercüman olmadan, mutlaka Rabbi kendisiyle konu­şacaktır. O zaman sağına bakacak, yaptığından başka bir şey görmeye­cek, soluna da bakacak yaptığından başka bir şey görmeyecektir. Önüne bakacak hizasında ateşten başka birşey görmeyecektir. Öyleyse, yarım ta­ne hurma ile de olsa kendinizi ateşten koruyunuz" [11]

Orada; "Kâfir kendi yaptığım inkar edecek fakat, uzuvları aleyhine şahidlik yapacaktır" buyurulmuştur.

Şu iki hususa çok dikkat etmek gerekir:

Birincisi: Hesabın keyfiyeti değişiktir. Kolayı var, zoru var, gizlisi var, açığı var. Amele göre durum değişir. Allah, dilediği kimsenin günahını bağışlar dilediği kimseye de azab verir. İlk hesaba çekilen de bu ümmet­tir.

İkincisi: Hesabın hikmeti kemalin mertebelerindeki değişikliği göster­mek ve eksikliği bulunan kimselerin de ayıplarını ortaya dökmektir.

İnanılması gereken şeylerden biri de bütün ümmetlerin sahife ve sicil­lerinin kendilerine verilmesidir. Bu sahifeler, meleklerin Dünya´da iken kullan tarafından işlenmiş amelleri içinde tesbit ettikleri sahifelerdir. Mü´minler sahifelerini sağ eliyle, kâfirler de sol elleriyle alacaklardır. Bu sahifeler; kitap, sünnet ve icma´ ile sabit olmuştur.

Allahu Teala şöyle buyurur: "İşte o vakit kitabı sağ tarafından verilen kimseler: Alın okuyun kitabımı çünkü ben hesabıma kavuşacağımı sez­miştim, der." (Hakka: 69/19-20)

"Ama kitabı sol tarafından verilen der ki keşke kitabım verilmeseydi ve hesabımın da ne olduğunu bilmeseydim. Ne olurdu o ölüm, kat´i olaydı (birdaha dirilmeseydim)." (Hakka: 69/25-27)

Yüce Allah başka bir ayette şöyle buyurur: "O vakit kitabı sağ elinden verilen, kolay hesap ile muhasebe olunur ve sevinerek ehline döner. Ama kitabı arkasından verilen yetiş ey ölüm diye bağırır ve alevli ateşe atılır." (İnşikak: 84/7-12) Demek kâfir kitabını sol eliyle arkadan alacaktır.

Hadisi şerifte şöyle rivayet olunmuştur: "Kâfirin sağ eli boynuna bağlanacak sol eli de arka tarafına bükülüp, kitabı kendisine verilecektir"

Cenab-ı Allah şöyle buyurur: "Her insanın ettiğini kendi boynuna tak­tık. Kıyamet günü onun için bir kitap çıkaracağız ki, ona açılmış olarak kavuşacak." (İsra:117/3)

Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurur: "Kıyamet günü insanlar üç defa hesaba çekilecekler, iki hesapta münakaşa ve mazeret beyan edilecektir. O zaman sahifeler uçacak kimi sağ eliyle kimi sol eliyle sahifesini alacatır." [12]

Bilinmesi gereken üç husus daha vardır: Bunlar,

1- Her insan sahifesini alacaktır. Yalnız Peygamberler ve Melekler müstesna, çünkü bunlar masumdurlar. Ayrıca hesapsız olarak Cennet´e gi­renler de öyledir. Bunların başında Ebu Bekr Es-Sıddık gelir.

2- Kul öldüğünde kitabı Arş´ın altında bir Arşiv´e konulacaktır. İnsan­lar Haşr makamında iken Allah bir rüzgar gönderir ve bu sebeple sahifeler o Arşiv´den uçacaklar ve her sahife kendi sahibinin boynuna asılacak. Hiç bir sahife yanlışlıkla sahibinden başka kimsenin boynuna asılmaz. Sonra Melekler onlara seslenip boynundan alır ve ellerine verir. Mü´min kendi sahifesini alınca, sahifenin yazısını parlak veya karanlık görür (ameline göre), kâfir ise, yazısını tamamıyla karanlık görür. Ve o zaman şöyle denilir: "Oku kitabını. Bugün üzerine hesap görücü olarak nefsin sana yeter" (İsra:117/4)

Mü´min onu okuyunca yüzü parlayıp bembeyaz olur, kâfirin ise yüzü simsiyah olur.

Cenab-ı Allah şöyle buyurur: "O bir takım yüzlerin ağaracağı ve bir takım yüzlerin kararacağı gün." (Ali- İmran: 3/196)

3- Herkes, ümmi de olsa kendi kitabını okuyacaktır.

İnanılması gereken şeylerden biri de; günâhın cezası verilirse, bir misli verilecektir. Güzel amelin sevabı ise, kat kat verilecektir.

Cenab-ı Allah şöyle buyurur:

"Kim bir iyilikle gelirse, ona o iyiliğin on katı verilir. Kim de bir kötü­lük ile gelirse, ona yalnız misliyle ceza verilir" (En´am: 6/160)

Bu da, Cenâb-ı Allah´ın bir lûtf-u keremidir. Güzel amel için verilen kat kat mükafatın çeşitleri vardır.Bir kısmının 10´a kadar sevabı yükselir. Bu da zikir gibi bedenen yapılan ameldir. Bunun delili de yukarıda adı geçen âyetle Peygamber (s.a.v.)´in şu hadisidir:

"Allah´ın Kitabı´ndan bir harf okuyan kimse için bir hasene sevâb var­dır. Her hasene sevabı on kattır. Bir harftir, demem. Belki "Elif bir harf, "Lam" bir harftir." [13]
--------------------------------------------------------------------------------
[1] Tirmizi, c. 7, sah. 174, No. 2460.

[2] Kadı Ebu Şuca?, Ğayet?ül-İhtisar ve Şerhi, Ravza Yayınları: 50-51.

[3] Kadı Ebu Şuca?, Ğayet?ül-İhtisar ve Şerhi, Ravza Yayınları: 51.

[4] Kadı Ebu Şuca?, Ğayet?ül-İhtisar ve Şerhi, Ravza Yayınları: 52-54.

[5] Rüvyani, Ebu Naim de Huzeyfe´den rivayet etmiştir.

[6] Tirmizi, 223O.

[7] Tirmizi, c.6 sah. 422-423.

[8] Tirmizi, c. 6 bab. 22 sah. 352.

[9] Tirmizi c.7 bab Kıyamet sah. 150.

[10] Müslim Kitabul Birr bab. 15 sah 378 no.60.

[11] Müslim Kitabuz zekat bab. 20 sah. 109.

[12] Tirmizi c.7 sah. 134.

[13] Tirmizi c. 8 bab. 16 sah. 190.

Kadı Ebu Şuca?, Ğayet?ül-İhtisar ve Şerhi, Ravza Yayınları: 54-62.



Eserin yazarı: Kadı Ebu Şuca Eser: DELİLLİ ŞAFİ İLMİHALİ

  • Yeni Ekle
Yorumlar (4)