Kitaplar | Yazarlar | İlmihal | Sohbetler | Hutbeler

18. Konu: Musibetler Karşısında Ağlamak -Feryad-U Figan Etmek Elbiseleri Yırtmak Cahiliye Devri Sözlerini Söylemek

Ölen bir kimseye ağlamanın hükmü, Ahmed b. HanbcPin ve Ebu Hanife'nîn mezhebine göre, caizdir. Bunu Ebu İshak'ış-Şİrazi ihtiyar etmiştir. İmam Şafii ve ashabından birçokları ölümden sonra ağlamayı kerih görmüşler, ölmeden önce ağ­lamaya izin. vermişlerdir. Bunların delilleri aşağıdaki hadis-i şeriflerdedir. Allah Resulü (s.a.v.), Abdullah b. SabYİ ziyarete geldiğinde o ruhunu teslim etmek üzereydi. Seslendi, ama ce­vap veremedi, bunun üzerine «.Şüphesiz biz Allah'tan geldik ve şüphesiz yine .O'na döneceğiz-» (Bakara/156) dedi. Sonra da, «Ey! Ebu'r Rcbi! senin Ölümün hususunda takdir-i ilâhiyye'y^ boyun eğdik» duyurdu. Kadınlar yüksek sesle ağlamaya başla­dılar. Cabir b. Atik onları susturmaya çalıştı. Allah Resulü (s.a.v.), «Bırak onları, bırak ki vücud vaki olduğunda kimse ağlamasın» buyurdu. Oradakiler, «Ya Resulullah (s.a.v.) vü-cub nedir?» dediler. Allah Resulü (s.a.v.) «ölümdür» buyurdu. (Ebu Dcvud ve Nesei)

îbn-i Ömer'den rivayet edildiğine göre, Allah Resulü şöy­le buyurmuştur, «Gerçekten, mevta, ailesinin ona ağlaması yü­zünden azap görür.» îmanı Şafii ile ashabı, «Bu azap ancak ölümden sonra olur, çünkü daha ölmeden önce bir kimseye «mevta» denilmez» demişlerdir. Buharı - Müslim...

İbn-i Ömer (r.a.) şöyle diyor, Allah Resulü Uhud muha­rebesinden gelince, Benî Abdİ'l-Ehşel kadınlarının kendi yakın­larının ölüleri için ağladıklarım işitti. Bunun üzerine «Hamza' nın ise ağlayanları yok.» buyurdu. Ensar kadınları gelip Allah Resulü'nün yanına yaklaşarak Hamza (r,a.) İçin ağlamaya baş­ladılar. Allah Resulü uyanarak ve «Rahmet olsun, onlara, buraya gelip bu vakte kadar ağladılar. Söyleyin onlara gitsinler, ve bugünden sonra da ölüye ağlamasınlar» buyurdu. İmam Ah­med... Bu hadis-i şerif, daha önce ağlamanın mubah olduğu­na dair olan hadis-i şerifi neshctmİştir. Ölmeden Önce ağlama ile ölümden sonra ağlamanın arasındaki farka gelince ölme­den önce- hastanın iyi olma umudu bulunduğundan dolayı ona ağlamak demek onun için üzülmek demektir. Hasta Ölünce iyi olma umudu kalmamış ve hüküm kesinleşmiş olur. Bu yüz­den ağlamak artık fayda vermez.

Bİr kimse için ölmeden önce de öldükten sonra da ağla­maya cevaz verenlerin delil olarak aldıkları hadiste Cabir b. Abdullah (r.a.) şöyle demiştir, «Uhud günü babam şehid edil­di. Ben ağlamaya başladım. Cemaat de bana mani olmaya ça­lışıyordu. Allah Resulü ise bir şey demiyordu. Halam Fatıma da ağlamaya başladı. Bunun üzerine Allah Resulü (s.a.v.) (ha­lamı taziye ile şehidin yüce mertebesini bildirerek) «Ey Fatı­ma! ona ağlasamz da, ağlamâsanız da siz şehidi kaldmncaya kadar melekler kanatlarıyla onu gölgelendirip duracaklar.» bu­yurdu. Buharı ve Müslim...

Buharı ile Müslim'in İbn-i Ömer'den rivayetine göre, o şöyle demiştir; «Sa'd b. Ubadc (bir kere) kendisine arız olan bir hastalıktan dolayı sıhhatinden şikayet ediyordu. Allah Re­sulü Abdurrahman b. Avf, Sa'd b. Ebu Vakkas, ve Abdullah b. Mcs'ud ile birlikte Sa'd'ı ziyarete gelmişlerdi. Allah Resulü Sa'd'ın yanma girdiğinde onu ailesi tarafından kuşatılmış gör­dü. Allah Resulü «Yoksa öldü mü?» diye heyecanla sordu Onlar, «Hayır, Ya Resulullah! ölmedi» diye cevap verdiler. Resulullah (s.a.v.) (müteessir olup) ağlamaya başladı. Rcsulul-lah'm ağladığını gören orada bulunanlar da ağlamaya başladı­lar. Bunun üzerine O. «İşitmediniz mi? Allah, gözyaşı ile, kalb üzüntüsü ile insana azap etmez» ve eliyle (mübarek) diline işa­ret ederek, «İşte esas bunun yüzünden (ya) azap eder (veya) rahmet eder.» buyurmuştur.

Müslim ve Buhari'n'm Usame b. Zeyd (r.a.)'den rivayet ettiğine göre, Usame b. Zeyd şöyle demiştir, Allah Resulü'nün kızının çocuğu ölmek üzereydi. Yanlarına gitti. Çocuğu O'na verdiler. Yavrucak can çekişiyordu. Sanki canı eski bir tulum içindeydi. (Bunu , görünce) Rcsulullah (s.a.v.)'ın gözlerinden yaşlar boşanmaya başladı. Sa'd kendisine, «Ne oldu, ey Allah'ın Resulü» dedi. Allah Resulü, «Bu, Allah Teala'nın kullarının kalblerine koymuş olduğu bir rahmettir, O ancak merhametli olan kullarına rahmet eder.» buyurdu.

İmam Ahmed'in Müıned'\nd& ibn-i Abbas'dan rivayet edil­diğine göre, İbn-i Abbas (r.a.) şöyle demiştir. «Resulullah (s a.v.)'ın kızı Rukîye vefat edince kadınlar ağladılar. Ömer (r.a-) de onları sopasıyla susturmaya çalıştı. Bunun üzerine Allah Resulü, «Ey Ömer, bırak onları varsın ağlasınlar, (kadınlara) siz de şeytanın anırmasından sakının. Eğer ağlamak gözden ve kalpden gelirse o, Allah'dandır ve rahmettendir. Eğer dilden elden gelirse, (dil bağırır, el de yaka paça yırtarsa) bu da şey­tandandır» buyurmuştur.

Yine İmam Ahmed'in Müsned'inde Aişe (r.a.)'den rivayet edildiğine göre, Aişe (r.a.) şöyle demiştir, «Sa'd b. Muaz ve­fat ettiğinde cenazesinde, Allah Resulü, Ebu Bekir ve Ömer hazır bulunuyorlardı Aişe (r.a.) «Nefsim yed-i kudretinde olan Allah'a yemin ederim ki, ben evden seyrediyordum. Babam Ebu Bekir'in ağlamasını Ömer'in ağlamasından ayiramıyordum» demiştir.

Yİne İmam Ahmed'in Müsned'inde Ebu Hüreyre'den riva­yet edildiğine göre, Ebu Hüreyre (r.a.) şöyle demiştir. «Allah Resulünün yanından bîr cenaze geçti, ona kadınlar ağlıyorlar­dı. Ben ve Ömer b. Hattab. Allah Resulünün yanında bulunu­yorduk. Ömer bunların ağlamalarına mani olmak istedi. Resu-lullah (s.a.v.), «Ey Hattaboğlu, şu saat onları bırak, çünkü şu an insanın kederli olduğu, gözlerin ağladığı ve mevtanın hayat hatırası daha taze olduğu bîr zamandır» buyurdu.

Tirmizının rivayetine göre, Cabîr b. Abdullah demiştir ki, «Resulullah Abdurrahman b. Avf'm elini tutup oğlu İbrahim' in yanına geldiğinde oğlunu can çekişiyor buldu. Allah Resulü yavruyu kucağına alıp ağladı. Abdurrahman b. Avf ona, «Ağ­lıyorsun?», sen bizi ağlamaktan menetmedin mi?» dedi. Allah' Resulü «Ben sizi, ağlamaktan nıenetmiş değilim ancak iki ah­mak ve cırlak sesi yasakladım. (Biri) yüzlerin tırmalanması ve yakaların yırtılmasıyla musibet anındaki sesdir. (Diğeri ise) şeytanın zırıltısıdır» buyurdu. Tinnizi, «bu hadİs-i şerif hasendir» demiştir.

Ebu Davud'un rivayetine göre, Ebu Hüreyre demiştir kî. «Allah Resulü bir keresinde annesinin kabrini ziyaret ettiğin­de ağladı ve etrafından bulunanları da ağlattı.»

Aişe (r.a.)'nin şöyle dediği rivayet edildi, «Resulullah (s. a.v.) vefat eden süt kardeşi Osman b. Maz'un'u öptü. Hatta gözyaşları mübarek yüzüne akıyordu.»

Buhari'n'm rivayetine göre, Enes b. Malik demiştir ki, «Re­sulullah (s.a.v.), Cafer b. Ebi Talih ve arkadaşlarının (Mute muharebesinde) şehid olduklarını haber verirken İki mübarek gözünden yaşİar akjyordu.»

Duhari'nin rivayetine göre, Aİşe (r.a.) demiştir ki, «Allah Resulü vefat ettiğinde, Ebu Bekir gelip onun iki arasını hür­metle öptü ve ağlamaya başladı.»

Bu oniki delil, Ölüye ağlamanın kerih olmadığını bildir­mektedir.

Cenazeye ağlamayı yasaklayan hadis-i şerifler, yüzü tırma­layarak, elbiseyi yırtarak ve bağırıp çağırarak ağlamayı yasak­lamaktadır. Bundan dolayı Ömer (r.a.)'in rivayet ettiği hadisin bazı lafızlarında, «ölen kimseye, ailesinden bazılarının ona ağ­laması yüzünden azap olunur» ve bazı lafızlarında ise, «bağırıp çağırarak ağlamak yüzünden ölüye azap olunur» diye varid ol­muştur.

Buhari'âe rivayet edildiğine göre, Ömer, Halİd b. Velid'in vefatında ağlaşan kadınları men etmek isteyenlere. «Kadınlara ilişmeyiniz varsın ona ağlasınlar! Başlarına toprak saçmadıkça ve feryad-ü figan etmedikçe, sadece ağlamakta bir mahzur yoktur» demiştir.

Hz. Hamza hakkında yukarıda geçen, «bugünden sonra ölüye ağlamasınlar» hadis-İ şerifi mubah olan ağlamayı neshet-mistir, diye iddia etmek doğru değildir. Çünkü o hadisin ma­nası, «bugünden sonra Uhud'da şehit edilenlerden herhangi bi­rine ağlamasınlar» demektir.

Ağlamanın mubah olduğu hakkındaki delillerin çoğu Uhud harbinden sonradır. Ağlamanın mubah olduğunu bildiren ha­dislerden biri Ebu Hüreyre'nin hadisidir. Ebu Hüreyre (r.a ) hicretin yedinci senesinde müslüman olmuş ve Allah Resulü­nün feyizli sohbetlerine nail olmuştur.

Cafer b. Ebİ Talib ve arkadaşlarının şehadetlcri dolayısıyla ağlama hususundaki hadis-i şerif Uhud harbinden sonradır. Çünkü bunlann şehit olması hicretin sekizinci senesindedir. Peygamberimizin, kızı Zeyncb'e ağlamalarına dair olan hadis-i şerif Uhud harbinden sonradır. Çünkü onun ölümü de hicretin sekizinci senesindedir. Sa'd b. Muaz'a ağlaşmalarına dair olan hadİs-i .şerif de Uhud harbinden sonradır. Çünkü onun ölümü hicretin beşinci senesindedir. Allah Resulünün annesinin kabrî başında ağlaması da Uhud harbinden sonradır. Çünkü bu ziya­ret hicretin sekizinci senesinde Mekke'nin fethi yılındadır.

«ölmeden önce hastaya üzülerek ağlamak caizdir. Ölüm­den sonra ise üzülmek yoktur» demeleri caiz değildir. Çünkü öl­meden Önce ağlayan üzülerek ağlar, öldükten sonraki üzülme ise daha şiddetlidir. Bu yüzden hastanın İyileşme umudu bulu­nan yerde ağlamaya, ruhsat verilirse, İyi olma umudunun kesil­diği yerde ağlamaya evleviyetle ruhsat verilmelidir. Allah Re­sulü, «göz, yaş döker kalb, üzülür, Rabbimin gazap edeceği bir şey söylemeyiz ama elbette biz sana mahzunuz, Ya İbrahim!» diyerek buna işaret buyurmuştur.

Nedb ve Nevha Haramdır

«Nedb»; ölünün İyiliklerini sayarak sesle ağlamaktır. «Nevha»; başına toprak saçarak, saçlarını yolarak bağırıp çağırarak, ağlamaktır.

Ahme-d b. HanbeFe göre, hem nedb, hem de nevha haram­dır. Hanbel'den nakledilen bir rivayete göre ise, nevha, gü-nahdır.

ŞafÜIcre ve diğer fûkahaya göre de, nevha haramdır.

İbn-İ Abdi'l Bcrr, «Nevhanm hem erkekler İçin, hem de kadınlar İçin caiz olmadığında alimler İttifak etmişlerdir» de­miştir.

Hanbclilerin müteahhirin (h. 300 senesinden sonra gelen) alimlerinden bazıları, «nevha tenzihen mekruhdur» demişler­dir. «Hidaye» isimli eserde Ebu Hattap da, «Nedb, nevha, yüz­leri tırmalamak, yakalan yırtmak, yalın ayak yürümek mekruhdur» demiştir. Doğru olan kavil, bunların haram olmaları­dır. Çünkü Buharı ile Müslim'in rivayetlerine, göre, Abdullah b. Mcsud (r.a.) şöyle diyor, Resulullah (s.a.v.), «Her kim (ölü için) avuç içi ile yanaklarım döver ve yakalarını yırtar ve ca-hiliyet adeti üzere, (münasebetsiz sözler söyleyerek) bağırıp çağırırsa o kimse bizden değildir» buyurdu.

Buharı ile Müslim'in rivayet ettiklerine göre, Ebu Bürdc demiştir ki,- «Ebu Musa çok hastalandı. Baygmlaştığında başı hanımının kucağında idi. Bunun üzerine kadınlarından biri bir çığlık kopardı. Fakat Ebu Musa ona bir şey söyleyemedi. Ayılıp iyi olduğu vakit, «Resulullah (s.a.v.)'ın uzak bulunduğu her-kesden ben de uzağım. Resulullah (s.a.v.) musibet zamanında bağırıp çağıran, saçını yolan, elbisesini yırtan kadınlardan uzak bulunurdu» dedi.

Buharı ile Müslim''m rivayet ettiklerine göre, Mugire b. Şube (r.a.) «Allah Resulünün şöyle buyurduğunu işittim,» de­miştir: «Hangi Ölüye i,evha edilirse, bu nevha yüzünden o, azap olunur.»

Buharı ile Müslim'in rivayet ettiklerine göre, Ümm-E Atiy-ye (r.a.) demiştir ki, «Resululîah (s.a.v.) biz (kadınlar)'dan (is­lam üzere) biat aldığında, ölüye nevha etmeyeceğimize dair de söz almıştı. Beş kadından başka hiçbir kadın (o sırada) vermiş olduğu sözü yerine getirmedi.»

Buhari'n'm rivayet ettiğine göre, İbn-t Ömer (r.a.) demiş­tir ki, Resulullah (s.a.v.), «ölen kimseye, kendisine yapılan fer-., yad-ü figan yüzünden kabrinde azap olunur» buyurdu.

Müslim'in rivayet ettiğine göre, Ebu Malik-i Eş'arî demiş­tir kİ, Resulullah (s.a.v.) «Ümmetimde cahiliyet adetlerinden kalma dört şey vardır ki onları terk edemezler. (Bunlar) asale-tiyle Övünme, neseblere taan, yıldızlardan yağmur isteme ve ncvhadır» buyurduktan sonra şunu da sözlerine ilave etti, «Yas-cılık yapan kadın, Ölmezden evvel tevbe etmezse, kıyamet gü­nünde üzerinde katrandan bir elbise ve uyuzlu bir gömlek ol­duğu halde (kabrinden kaldırılır).»

Üseyd b. Ebu Üscyd, biat eden kadınların birinden naklen rivayet etti, kadın şöyle demiştir, «Resulullah (s.a.v.) iyilikte kendisine isyan etmeyeceğimize dair biz (kadınlar)'den biat al-

dığında, ölüye ağlarken yüzümüzü tırmalamayacağımıza, va-veyle koparmayacağımıza, yakalanmızı yırtmayacağımıza, saç­larımızı dağıtmayacağımıza dair de söz almıştı.» Ebu Davud.

İmam Ahmed Müsned'indt rivayet ettiğine göre, Enes (r. a.) demiştir ki, «Resulullah (s.a.v.) kadınlardan biat aldığında ölüye ağlarken bağırıp çağırmayacağımıza dair de söz almak istediğinde biz «Ya Resulullah, bîr takım kadınlar cahiliyette bizim nevhamıza. iştirak etmişlerdir. îslamda biz de onların nevhalarmsL iştirak edelim mî?» dedik. Bunun üzerine Resulul­lah (s.a.v.), «İslam'da başkalarının nevhalanna katılmak yok­tur» buyurdu.»

Yukarıda geçen hadis-i şerifde, «Eğer dilden ve elden ge­lirse, (dil bağırır, el de yaka paça yırtarsa) bu şeytandandır» buyrulmuştur.

Yine yukarıda geçen hadis-i şerifde, «ancak iki ahmak ve cırtlak sesi yasakladım, (Bİrİ) yüzlerin tırmalanması ve yaka­ların yırtılmasıyla musibet anındaki sesdir. (Diğeri ise) şeyta­nın zınltısıdır» buyrulmuştur.

İmam Ahmed'in Müsned'inâe rivayet edildiğine göre, Ebu Musa demiştir ki, «Resulullah (s.a.v.), «Feryad ederek ağla­yan kadın, 'Ey benim kolum kanadım!, Ey benim yardımcım! Ey benim kazananım!' derse ölü suale çekilerek, 'Sen miydin onun kelu kanadı?, sen miydin onun yardımcısı?, sen miydin onun kazananı?' denilir ve dirinin ağlaması yüzünden Ölüye azap edilir» buyurmuştur.

Buhcri'nin rivayetine göre, Numan b. Beşir demiştir ki, «Abdullah b. Revaha'ya bir hastalığı sırasında baygınlık gel­mişti. Kızkardeşi Amre onu öldü sanarak 'Ey benim arkam ve dayanağım' diye Abdullah b. Rcvaha'nm iyiliklerini sayarak ağlamaya başlamıştır. Baygınlığı geçtikten sonra İbn-i Revaha kızkardeşine, «Kardeşim! -Sen benim iyiliklerim hakkında ne söyledinse bir melek bana sen o musun?» dedi ve onun ağla­masını menetti. Abdullah b. Revaha Ölünce kız kardeşi ona hiç ağlamadı.

Başına toprak saçarak, saçlarını yolarak, elbisesini yırta­rak, Ölünün iyiliklerini sayarak, bağırıp çağırarak ağlamak na­sıl olur da haram kılınmaz. Çünkü bunlar, Allah'ın gazabını,

sabra zıd olan fiilleri, yüze vurmak, saçı traş etmek ve yolmak gibi nefse zarar verenleri, kendisinin mahv-ü helakim dilemeyi, zulmü Allah'dan bilmeyi .elbiseyi yırtmak ve parçalamak gibi malı telef etmeyi, Ölüde bulunmayan iyilikleri ona nisbet et­meyi, içine almaktadır. Hatta bunların biriyle bile ağlamanın şiddetle haram kılınmasında hiç şüphe yoktur.

İyi görmedikleri halde, «Bağırıp çağırmaksızm sade ağla­mak mubahdır» diyenlerin delilleri şu hadistir. Harb, «Vaile b. el-eska İle Ebu Vail; bağırıp çağırmaksızm ağlaşmaları İşitirler ve susarlardı» demiştir.

Buhari ile Müslim'in rivayet ettiklerine göre, Ümmü Atiy­ye demiştir ki, «Şu ayet (yani) 'Ey peygamber! Mü'min kadın­lar sana gelerek Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmamak, hırsızlık yapmamak, zina etmemek, evladlarını öldürmemek, elleriyle ayakları arasında bir bühtan uydurup getirmemek (gayri meş­ru bir çocuk doğurup onu kocasına nisbet etmek), bir iyilik (iş­lemek) te sana isyan etmemek şartıyla biat ederlerse, biatlannı kabul ediver' (Mümtehine/13) nazil olunca, Resulullah'ın ka­dınlardan aldığı biatta (aldığı sözde) nevha (yüzlerini tırmala­yarak, yakalarını yırtarak, saçlarım yolarak, bağırıp çağırarak ağlamamak) da vardı. Ben, Ey Allah'ın Resulü, yalnız filan oğullan ailesine yapılacak müstesna olsun. Çünkü onlar cahilİ-yet devrinde benim nevhamz İştirak etmişlerdi. Bundan dolayı benim de onun nevhasına. iştirak etmem gerekir, değil mi?» de­dim. Bunun üzerine Resulullah (s.a.v.), «Peki filan oğullarına yapılacak nevha müstesna olsun» buyurdu.» Buhari ve Müs­lim'in diğer bir rivayetinde,. Ümmü Atiyye demişti ki, «Biat ettiğimizde Resulullah (s.a.v.) bize, «Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmayacağımıza» dair olan ayet-i- kerimeyi okudu ve bizi nevha (bağınp çağırarak ağlamak)'dan menetti, bunun üzerine içimizden bir kadm elini çekti ve «Falan kadın benim nevhama iştirak etmişti ben de ona aynı mukabelede bulunmak isterim» dedi. Ümmü Atiyye dedi ki, Resulullah ona hiçbir şey söyle­medi kadın gitti ve sonra geri dönüp biat etti.»

Nevhayı mekruh görenler, «Resulullah (s.a.v.)'ın biat eden kadınların bazısına nevha yapmaları İçin izin vermesi nevha-nın tahrimen değil tenzİhen mekruh olduğunu bildirmektedir»

demişlerdir.Buna göre, ağlamanın haram olduğunu bildiren delilleri, kendisinde yüzü tırmalayarak, saçları yolarak, yakası­nı yırtarak ağlamaya hamletmek ve ağlamanın caiz olduğunu bildiren delilleri de kendisinde yüzü tırmalamak, saçları yolmak, yakasını yırtmak olmaksızın sadece ağlamaya hamletmek suretiyle bu delillerin aralarını bulmak mümkündür.

Nevhanm haram olduğunu görenler şöyle demirlerdir. «İn­sanlardan kim olursa olsun herhangi bir kimse Resulullah'm sünnetine karşı çıkamaz. Hadis-i Şerifler de birbirine zıd ola­maz- Nevhanm haram olduğunu bildiren deliller şahindir, ma­naları açıktır, tevile ihtimal yoktur. Manalan açık olan delil­lerin tevil edilmiyeceği hususunda ittifak vardır. ResuluIIah (s.a.v.)'ın filan oğullarına yapılacak nevha müstesna olsun de­diği kadın ile hiçbir şey söylemediği kadına gelince, iki sebeb-den dolayı bunlann nevha yapmalarına müsaade edilmiştir. Bi­rincisi, bu iki kadından başka kadınlar da nevha yapmak için izin istediklerinde, ResuluIIah (s.a.v.), «îslamda başkalarının nevhalarına iştirak etmek yoktur» buyurmuştur. İkincisi, bu iki kadının nevhaya iştirak etmelerine müsaade edilmesi, yeni müslüman olduklarından dolayıdır. Çünkü bunlar, ağlamanın caiz olanı ile haram kılmanı arasını ayırainiyorlardı. Herhangi şer'î bir hükmün açıklanmasının ihtiyaç zamanından gecikti­rilmesi caiz değildir. Buna göre, o iki kadına başkalarının nev-halanna iştirak etmeleri için izin verilme hükmü, yalnız onla­ra mahsus olduğu bilinmektedir.

Bağırıp çağırmaksızın öfkclenmeksizin, doğru söyleye­rek, vefat oâen kişinin iyiliklerini saymak haram değildir ve vacip olan sabra da zıd değildir. İmam Ahmed, bunları Müs-ned'ınĞo açıklamıştır.

Enes (r.a.) şöyle demiştir; «Ebu Bekir (r.a.), peygamberi­mizin (vefatında) yanma girip ağzını ResuluIIah (s.a.v.)'m iki gözleri arasına, ellerini de mübarek başının yanlarına koyup, «Vah nebî! Vah dost!» dedi. Buhari'mn rivayetine göre, Enes (r.a.) şöyle demiştir, «Allah Resulünün, hastalığı ağırlaşıp da kendisini zorlamaya başlayınca, Fatıma (r.a.) «Vah babacığım! ne büyük sıkıntı çekiyorsun!» dedi. Bu.,un üzerine Allah Re­sulü «Bugünden sonra artık baban için bir sıkıntı yoktur kızım» buyurdu. Allah Resulü irtihal edince Fatıma (r.a.), «Ba­bacığım!... Allah'ın davetine icabet etti... Vah babacığım!..

varacağın yer Firdevs cenneti... Babacığım! derdimizi artık Cebrail'e yanacağız!» diye yakındı. Allah Resulü defnedilirken de yine Falıma (r.a.), «Peygamberin üzerine toprak atmaya gönlünüz nasıl razı oldu?» diyordu.

Allah Resulü oğlunun vefatında «Ey İbrahim! Bİzim gö­nüllerimiz senin (ayrılma) derdinle, çok mahzun ve kederli» diyerek, üzüntülerini açıklamışlardı. Bu gibi sözlerde mukad­derata karşı sızlanmak, Allah'a karşı isyan ve Allah'ın gazap edeceği bir.şey yoktur. Böyle sözler sessizce ağlamak gibidir.

ResuluIIah (s.a.v.)'ın, «ölü, kendisine yapılan nevha (fer-yad-ü figan) yüzünden azap görür» kavli, Ömer b. Hattab'ın, Abdullah b. Ömer'in ve Mugire b. Şube'nin rîvayetleriyle sa--bittir. Bu hadis-i şerifin benzerini İmran b. Husayn ve "Ebu Mu­sa da rivayet etmişlerdir.

Hadİs-i şeriflerin ifade ettiği feryad-ü figan yüzünden ölü­ye azap olunması meselesinde alimler ihtilaf etmişlerdir. Şöyle kî, alimlerden bir gruba göre, Allah Teala, mahlukatı üzerin­de dilediği gibi tasarruf eder. Allah'ın fiilleri muallel değildir, (niçini sorulmaz), ölünün, kendisine yapılan nevha ve figan yüzünden azap edilmesi ile kendisinin yaptığı kötülükleri yü­zünden azap edilmesi arasında fark yoktur. Çünkü Allah Tea­la, her şeyin yaratıcısıdır. Allah Tcala, günahsız olan çocukla­ra, hayvanlara, delilere de acı çektirir.

Alimlerden bazılarına göre, bu hadis-i şerifler sahih de­ğildir. Çünkü Mü'minlerin anası Hz. Aişe bu hadis-i şerifleri İnkar etmiş ye şu ayeti delil göstermiştir; «Hiçbir günahkar ne­fis, başkasının günahım yüklenmez» (Necm/38). Hz. Ömer ile oğlunun, «ölü kendisine ehlinin ailesinin ağlaması yüzünden azap olunur» diye rivayet ettikleri hadîs-İ şerif Hz. Aişe'ye haber verildiğinde Hz. Aİşe, «Onlann yalan söylemeleri ve bu­nunla itham edilmeleri kimsenin hatırından dahi geçmez, fa­kat kulak hata edebilir» demiştir. Hz. Aişe demiştir ki, «Al­lah Resulü (bir kere) bir Yahudi'nin mezarı yanından geçti de, «ailesi kendisi için ağlaşmakta olan bu kabir sahibi azap olun­maktadır» buyurdu. .Buharı ile Müslim'in rivayet ettiğine göre, Hz. Aİşe demiştir ki, Resulullah (s.a.v.) «Şüphesiz ki Allah Teala, ailesinin kendisine ağlaması yüzünden kafirin azabını arttırır^ buyurdu. Aişe r a.) sözüne devamla «Size Kur'an ye­ter. Cenab-ı Hak, «Hiçbir günahkar nefis başkasının günahını yüklenmez.» buyurmuştur,» dedi.

Alimlerden bir kısmına göre, bu hadis-i şerifler, sesle ağ­lamayı vasiyet edenlere hamlolunur. Çünkü Araplar cahiliyyet devrinde, ailelerine, Öldüklerinde ağlamalarını, nevha ve sayha etmelermi (bağırıp çağırmalarını) vasiyet ederlerdi. Bir çok gü-zîde Arap şairleri bu adeti şiirlerinde dahi terennüm etmişler­dir. Mualîakat-ı Seb'a'dan (Yedi Askı) birinin sahibi olan Ta­rafa b. Abd'İn şu beyti o cümledendir, «Ey sevgilim Ümmü Ma-bed! ben Öldüğümde, benîm ölümümü layık olduğu, müstesna bir tarzda ilan et. Ölümümden müteessir olarak, yakanı parça, parça et».

Yine aynı grup şairlerinden biri olan Lebİd b. Rebia (r.a.) da müslüman olmadan önce iki kızına şöyle vasiyette bulun­muştu, «Babanızın öldüğü gün, yüzlerinizi tırmalayın, saçla­rınızı tıraş etmeyin, babamız komşusunu gözetir, dostuna hı­yanet ve. zulüm etmezdi, diye bir sene yas tutun. Sonra sağ ve selamette olun. Her kim ki, tam bîr sene ağlarsa, o, artık ma­zur sayılır.»

Diğer bir kısım alimlere göre, ölüye nevha (çığlık); onun sağlığındaki adeti ve kavminin adeti olanlara hami' olunur. Çünkü ölen kimse hayatta iken kavmini ve kabilesini feryad ü figandan men etmemesi, öldükten sonra kendisine- yapılacak feryad-ü figana razı olduğunun delilidir. Bu kavil, îbn-i Müba­rek ve diğer alimlerindir.

Ebu'l-Bereket tbn-i Töymiyye demiştir ki, «Bu son kavil bu konuda kavillerin en sahihidir. Çünkü bir kimse öldüğü za­man kendisine feryad-ü figan yapılacağını bildiği hailde bunun terk edilmesini vasiyet etmediği takdirde, buna razı olmuş olur, ve bu ölen kimse, şer'an yasak olan bir şey yapılırken, menet­meye gücü yetip te onu menetmeyen şahıs gibi olmuş olur. Ama sesle ağlamamayı ve' feryadda bulunmamayı vasiyet ederek ölen kimse, sonradan vasiyeti hilafına yapılan bu gibi işlerden dolayı azap görmez. Çünkü onun bu hususta hiçbir günahı yoktur. Netice olarak sesle ağlamaktan ve yaygaradan dolayı azap görmemek için bunların yapılmamasını vasiyet etmek lazımdır. Bir kimse, kendisine feryad-ü figan edilmesini vasiyet eder, yahut, bunların yapılacağını bildiği halde terkedilmeleri için vasiyet etmezse, ailesinin ağlamasıyla, o kimsenin azap olun­ması kendi günahı yüzündendir. Buna göre ayet-i kerime ile (yanı) «Hiç bir günahkar nefis başkasının günchını yüklenmez ile amel edilmiş olur ve «ölü kendisine ailesinin ağlaması yü­zünden azap olunur» hadİs-i şerifi de hem mü'mine hem de ka­fire şamil olmuş olur. Bu hadis-i şerifi, ravileri itimad olunan kimseler rivayet ettikten sonra, bu hadis-i şerifi Hz. Aişe'nin inkar etmesine İtibar edilmez. Çünkü bunlar Aişe (r.a.) nın bulunmadığı yerde bulunurlar, onun hazır olamayacağı yerde hazır olurlar. Bu beş büyük sahabe hakkında yanıldı ve hata etti denilemez. Resulullah (s.a.v.)'ın Yahudi hakkında yukarı­da geçen, bu beş sahabenin rivayet ettikleri hadis-i şerifi Re­sulullah (s.a.v.)'ın başka vakitlerde söylemesine mani değildir.

Hz. Aişc'nin «Resulullah (s.a.v.): 'Allah Teala, ailesinin kendisine ağlaması yüzünden kafirin azabını arttırır' buyurdu» diye rivayet etmesiyle kendi aleyhine delil getirmiş olur. Baş­kasının fiiliyle kafirin azabı ziyade olursa, —halbuki bu, yuka­rıda geçen ayet-i kerimenin zahirine muhaliftir— başkasının fiiliyle mifclümanın azabı da ziyade olur, çünkü Allah Teala, müslüman kuluna zulüm etmeyeceği gibi kafire de zulüm et­mez. Allah her şeyi hakkıyla bilendir.

Bu hadis-i şerifler, herhangi bir tevile muhtaç değildir. Çünkü bu hadis-i şeriflerde bir müşkil olmadığı gibi Kur'an'ın zahirine ve şer'î kaidelerden herhangi bir kaideye de muhalif "değildir. Zira Resulullah (s.a.v.); «Ölü, kendisine ailesinin ağ­laması ve nevhası yüzünden İkab, (ceza) görür» buyurmayip, «azap görür» buyurmuştur. «Azap» kelimesinin manası, «ikab» kelimesinin manasından daha umumidir. O halde ölüye azab olunması, ikab olunmasını gerektirmez. Buna göre, azabdan murad, ölen kimsenin geride bıraktığı ağlayanları görerek üzül-mesidir. Nitekim bir hadis-i şerifde, «Sefer (yolculuk), azabdan bir parçadır» buyurulmuştur. Bu azab (ailesinin ağlamasıyla ölünün üzülmesi): hem mü'min ölü hem de kafir ölü için hasıl

olur. Hatta bir ölü, yakınındaki kabirde azab edilen kimseye acır ve üzülür de. Nitekim bir insan da dünyada komşusunun çektiği eza ve cefayı görüp ona üzülür. Bir Ölünün ailesi ken­disine cahiliyyet devrindeki ağlayışla, (yüzünü tırmalayarak, saçlarını yolarak, yakasını yırtarak ve bağmp çağırarak) ağlar­larsa, Ölü kabrinde bu yüzden acı, ve elem duyması murad edil­miştir.

Jşte bu hadis-İ şeriflerin yorumunda bizim tuttuğumuz yol budur. Tevfik Allah Teala'dandır. [20]




Eserin yazarı: İbn Kayyım El-Cevziyye Eser: Sabredenler ve şükredenler

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Sabredenler ve şükredenler

MollaCami.Com