Kitaplar | Yazarlar | İlmihal | Sohbetler | Hutbeler

07. Konu : İlişkili Olduğu Konulara Göre Sabrın Kısımları

Sabır, alâkalı olduğu konulara göre üç kısımdır. Birinci kı­sım, emirleri, ibadet ve taatlan eda edinceye kadar yapılan sa­bırdır. İkinci kısım, yasaklan ve şeriata uygun olmayanları yap­mamaya sabırdır. Üçüncü kısım kaza ve kadere kızmayıp bun­lara sabırdır.

Şeyh Abdülkadir, «Fütûhu'l Gayb» isimli eserinde bu üç kısım hakkında şöyle demiştir; Kul için yapacağı bir emir sa­kınacağı bir yasak ve sabredeceği bir kader mutlaka lazımdır Bu konunun açıklanması iki tarafı da ilgilendirir. Bir tarafı Al­lah Teala ile ilgilidir, diğer tarafı da kul ile ilgilidir.

Allah Teala ile ilgili tarafı ele alırsak; Allah'ın kullan Üze­rinde iki hükmü vardır. Biri şer'i ve dinî hükmü, diğeri ise kev-nî ve kaderi hükmüdür. Şer'i hüküm, Allah'ın emriyle ilgilidir Kcvnî ve kaderi hüküm ise Allah'ın yaratmasıyla ilgilidir. çunl kü, yaratmak ve emretmek yalnız Allah'a mahsustur. .

Allah Teala'nın dinî hükmü, matluba göre iki nevidir. Bi­rinci nevi, talebedilen şey sevimli olduğundan yapılması isteni­lendir. Bu da ya vacip olur veya müstahap olur. Bunların ya­pılması da ancak sabırla tamam olur. İkinci nevi, talebedilen sev sevimsiz olduğundan yapılmaması istenilendir. Bu t'a ya ha­ram olur veya mekruh olur. Bunların yapılmaması da sabra bağlıdır. İşte bunlar, Allah Teala'nın şer'î ve dinî hükmüdür.

Allah Teala'nın kevnî ve kaderi hükmüne gelince, bu da kulun herhangi bir tesiri olmaksızın Allah'ın kulu üzerine ka­za ve takdir ettiği musibetlerdir. Kulun bu musibetlere sabret­mesi farzdır. Peki bu musibetlere razı olmak vacip midir? Bu-hususta alimlerimizin iki görüşü vardır. Bu iki görüş, tmam Ahmed'in mezhebinde iki yönlüdür. En doğru olan görüşe go->re rıza, müstahabdır. Dinin temeli şu üç esastan ibarettir,

a) Emredilenleri yapmak,

b) yasaklan terketmek,

c) takdir edil­miş olana sabretmektir.

Kul İle ilgili olan tarafa gelince; Kul, mükellef olduğu sü­rece bu üç esastan ayrılamaz ve kendisinden teklif düşmedikçe bu üç esas da ondan düşmez. Buğday başağının yalnız sapı üze­rinde yükseldiği gibi emirlerden, nehiylerden ve kaderden iba­ret olan kulluk vazifeleri de yalnız sabır temeli üzerinde yük­selirler.

Gerek Allah'ın emriyle olan ibadet ve taatlar olsun, ge­rek Allah'ın yaratmasıyla olan kaza ve kader olsun, gerekse Allah'ın yasaklamış olduğu yasaklar olsun bütün burilann hep­si sabra bağlıdır.

İbn-İ Teymiyye devamlı bu üç esas üzerinde, durarak şöyle derdi «Ey oğulcağızım, emred/lenleri yap, haramlardan ve ya­saklardan kaç ve takdir edilmiş olanlara sabret.» Nitekim Hz. Lokman da, oğluna şöyle nasihatte bulunmuştu, «Ey oğulca­ğızım! Namazı dosdoğru kıl, iyiliği emret, kötülüğü yasakla, başına gelen belaya sabret.» Hz. Lokman'm oğluna, «iyiliği emret, kötülüğü yasakla» ifadesi, oğlunun iyiliği hıjn kendisi­nin yapmasını, hem başkalanna emretmesini ve kötülüklerden hem kendinin vaz geçmesini, hem başkalarım vaz geçirmesini içine almaktadır. Çünkü emreden ve yasaklayan kimsenin em­rettiğini kendi yapmadıkça, yasakladığından kendi vaz geçme­dikçe bu şekildeki emri ve yasaklaması doğru olmaz. Nite­kim Allah Teala bu üç esası şu sözünde açıklamaktadır, «Bu­nu ancak aklı başında olanlar anlar. Onlar ki, Allah'ın ahdini yerine getirirler, verdikleri sözü bozmazlar, onlar ki, Allah'ın ulaştırılmasını emrettiği şeyi ulaştırırlar. Rablcrinden korkar­lar, (bilhassa) kötü, hesabdan endişe ederler. Onlar ki, Rableri-nin rızasını kazanmak için sabrederler, namazı dosdoğru kılar­lar, kendilerine verdiğimiz rıztklardan gizli ve aşikar (hayır yo­luna) harcarlar, kötülüğü de iyilikle savarlar. İşte bunlar var ya (dünya) yurdunun (İyi) sonucu onlarındır.» (Ra'd/19-20-21-22) Ayet-i kerimede geçen vasıflarda îslam ve iman makamları toplanmış olduğundan Allah Teala onları, yapmış oldukları ah­di yerine getirmeleriyle övmüştür. Zira bu ahidde hem dinin zahiri, hem batını, hem Allah'ın hakkı, hem de mahlufcatın hakkı mündemiçdir. Onlar kendileriyle, bir ve ortağı olmayan Rableri arasındaki kulluk vazifelerine riayet ederek ibadet ve taatlarını hakkıyla eda etmeye çalışırlar. Allah'a yönelip O'na tevekkül ederler, O'nu severler, O'ndan korkarlar, O'nun rah­metini umarak tevbe ederler. O'na boyun bükerek hudû ve huşu içinde bulunurlar. O'nun nimetlerini itiraf ederek şükrederler, hata ve günahlarını ikrar ederek istiğfar ederler. Bütün bunlar, Allah Teala ile kullan arasındaki bağlardır. Allah Teala ken­disiyle kullan arasındaki bağların devam etmesi için yukanda geçenlerin yapılmasını emretmiştir.

Allah Teala, bizimle Resulü arasında da devamlı bir irti­bat bulunmasını da emretmiştir. O da, Resulullah'a (s.a.v.) iman ederek onu tasdik etmemiz, herşeyde onu hakem tayin edip hükmüne razı olarak teslim olmamız, onun muhabbetini kendimizin, evladımızın, ana babamızın ve bütün insanların muhabbetinden üstün tutmamızdır (Allah'ın selat ve selamı onun üzerine olsun). Demek ki bu ahid, Allah'ın hakkım ve Resulünün hakkını layıkıyla yerine getirmeyi de ."cine almış­tır. Allah Teala, bizimle ana babamız ve akrabalanmız arasın­da da iyilik ve sıla-ı rahim yapmak suretiyle bağlantı bulunma­sını emretti. îşte bunlar da ayet-i kerimede, Allah'm ulaştınl-masını emrettiklerindendir. Yine Allah Teala bizimle zevce­lerimizin arasında da onlann haklannı gözeterek iyi geçinmek suretiyle bağlantı bulunmasını emretmiştir.

Yine Allah Teala, bizimle elimiz altında olanların arasın­da da yediğimizden onlara da yedirmek, giydiğimizden onlara da giydirmek, yapamıyacakları işleri onlara teklif etmemek suretiyle- bağlantı bulunmasını emretmiştir. Yine Allah Teala, bi­zimle yakın ve uzak akrabalarımızın arasında da kendi nefisle­rimizi, ehlimizi,. mallarımızı muhafaza ettiğimiz gibi, onlann da nefislerini, ailelerini, mallanni muhafaza ederek, haklanna riayet etmek suretiyle bağlantı bulunmasını emretmiştir. Aynı şekilde yolculukta da arkadaşlarımızın haklanna riayet ederek aramızda bağlantının bulunmasını emretmiştir. Yine Allah Teala bizimle bütün insanlar arasında da onların bize nasıl muamele etmelerini arzu ediyorsak bizim de aynı şekilde on­lara muamele etmemiz suretiyle bağlantı bulunmasını emret­miştir. Yine bizimle hafaza (insanlann yaptıkîan işleri yazma­ya mahsus melekler) arasında da, yanında tazim ve hürmet edeceği biri bulunduğunda ondan utanarak günah ışleyemeyen kimse gibi, o meleklerden de utanarak günah işlemekten sa­kınmak suretiyle bağlantı bulunmasını emretmiştir. İşte bun-lann hepsi, Allah'ın ulaştınlmasını emrettiklerindendir.

Allah Teala, yukanda geçen bağlantılan yapmaya insanla­rı sevkedenin Allah korkusu İle kıyamet günündeki hesabın şiddetinden korkmalan olduğunu açıklamıştır. Allah'ın emret­tiği bu bağlantıları ancak Allah'dan korkanlar yaparlar. Bİr insanın kalbinden Allah korkusu çıkarsa bu bağlantılar da ko­par.

Allah Teala, bağlantıların da, Allah korkusu ile kıyamet günündeki hesabın kötülüğünden korkmanın da sabır ile bağlı bulunduğunu açıklayarak, «.Onlar ki, Rablerinin rızasını kazan­mak için sabrederler.» (Ra'd:22) buyurmuştur. Allah Teala, sabnn yalnız kendi rızası için yapılacağını bildirdikten sonra insanların sabretmelerine en büyük yardımcının namaz oldu­ğunu zikrederek, «Namazı dosdoğru kılarlar.» buyurmuştur. Dünya ve ahiret işlerinde de en büyük yardımcılann namaz ile sabır olduğunu, Allah Teala aşağıdaki ayet-i kerimelerinde be­yan etmiştir, «Sabırla ve namazla (Allah'dan) yardım isteyin Gerçi bu (nefislere) pek ağır gelirse de (Allah'a) saygısı olan kimselere ağır gelmez.» (Bakara/45) «Ey iman edenler! Sabır­la ve namazla (Allah'dan) yardım isteyin. Hiç şüphe yok ki, Allah sabredenlerle beraberdir.» (Bakara/153)

Allah'ın ahdini yerine getirenlerin halleri şöyledir: Onlar, kendilerine sabırla ve namazla iyilik ederler, başkalarına da mallarını vermek suretiyle iyilik ederler, cahiller kendilerine eza ve cefa ettikleri zaman kötülüğe kötülükle karşılık verme­yip 'bilakis kötülük edenlere dahi iyilikle muamele ederler. Ni­tekim Cenab-ı Hak: «kötülüğü iyilikle savarlar.» buyurmuştur. Ayet-i kerimedeki «yedraune» kelimesi, «Onlar bir günah İşle­diklerinde hemen arkasından bir iyilik yaparak günahlarını af­fettirmeğe çalışırlar» diye tefsir edilmiştir. Nitekim Allah Tea-la: «Çünkü iyilikler kötülükleri (günahları) giderir.» (Hud/114) buyurmuştur. Resul-ü Ekrem (s.a.v.) de bir hadis-i şeriflerin­de şöyle buyurmuştur: «Bir kötülüğün ardından hemen bir iyi­lik yap kî, kötülüğü (günahı) gidersin.»

Netice olarak söz konusu ayet-i kerime iki nev'idir. Birin­ci nevi; Allah'ın ahdini yerine getirenlerin kendilerine bir kö­tülük yapıldığında, kötülüğü iyilikle savmalarıdır. îkinci nevi ise, bîr günah işlediklerinde onu affettirmek için hemen arka­sından bir İyilik yapmalarıdır.

Bu ayet-i kerimeler, emredilenlerin ^yapılmasına, haram ve yasaklanıl - terkedümesine, kaza ve kadere sabredilmesine şa-mü olduğundan islam ve iman makamlarının kepsİni içine al­mıştır. Allah Teala, bu üç esası aşağıdaki ayet-i kerimelerinde zikretmiştir, «Evet, eğer sabreder de itaaisızhktan sakınırsanız ve o anda müşrikler üzerinize gelirlerse, Rabbiniz size nişanlı beşbin melek île yardım edecektir.» (Al-i îmran/125); «Şu mu­hakkak ki, her kim Attah'dan korkar ve sabrederse, (bilsin ki) Allah iyilik edenlerin mükafatını Zayi etmez-» (Yusuf/90); «Ey iman edenler! Sabredin ve sabır yarışında düşmanlarınızı geçin! Cihad için hazır ve rabıtalı bulunun. Hem Allah'dan korkun ki, felah bulaşınız» (Al-i İmran/200).

Her nerede «takva» kelimesi «sabır» kelimesiyle beraber zîkredilirse, emredilenlerin yapılmasına, haram ve yasakların terkedilmesine, kaza ve kadere sabredilmesine şamil olur. Çün­kü takvalı oluşun hakikati, emredilenlerin yapılması ile haram ve yasakların terkedilmesinden ibarettir. [8]


Eserin yazarı: İbn Kayyım El-Cevziyye Eser: Sabredenler ve şükredenler

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Sabredenler ve şükredenler

MollaCami.Com