Kitaplar | Yazarlar | İlmihal | Sohbetler | Hutbeler

VAHYİN İLK ANLARINDA

Annie Besant ismindeki İngiliz mutasavvıf kadını bir konferansında Hazreti Muhammed'in hayatının bu devresine, vahyin inişinden önceki bu hâline temas ederek şöyle demektedir: "Hazreti Muhammed böyle herkese faydalı olmak, yardım yapmak gibi iyi ve temiz bir hayat yaşarken iç âleminde bir fırtına kopuyor, nefsinde mücadeleler geçiriyordu ki, bu hali ancak ilâhî vahye mazhar olan Allanın yakın kulları bilir. Ruhuna bütün mânalar yüklendiği zaman sahraya çıkıp tenhalıklarda dolaşırdı. Aylarca bu hal üzere devam etti. Sahranın ortasında bir mağaraya çekilir, orada yalnızca sükûnet içinde Allahına yalvarırdı. Gönlünde Risâlet nuru, Peygamberlik meş'alesi parlamak üzere idi. Nihayet kendisine "Oku!" diye nidâ eden sesi duydu. Parlak bir gecede gökten inip onu kaplayan bu vahiy nurunun içinde kendisini kavmine Risâletini tebliğ etmeye dâvet eden Meleği gördü. Melek ona Allahın vahyettiklerini insanlara öğretmesini söyledi. Tebliğe memur oldu."(2)
Uzlete çekilen bu Peygamber, bütün bir milletin hayat kaynağı oldu. Milletinin arasına girip, onlara karışıp ve kaynaşıp onlarla Allah namına konuşması emrolundu.
O artık bambaşka bir adamdı. O, Arap diyarında nizamlı bir devlet kuracaktı. Öyle kuvvetli ve satvetli bir devlet ki, ondan sonra gelenler Avrupa'ya ilim nurunu götüreceklerdi. Onlar gene kuvvetli ve şevketli bir imparatorluk kuracaklardı. Onlar, başka hiç bir dinde benzeri olmayan bir şekilde Allahı bir bilip huzurunda ibadet yapacaklardı.
Bu Arap Peygamberinin dinine tâbi olmayanların bilmesi gereken bir şey var: İslâmiyet, mütekidlerine çok sağlam bir akide, sahibinin gönlüne çok derin işleyen bir iman vermektedir.
Filozof Ben'in dediği gibi: "Eğer gerçekten akidenin sıhhati, sahiplerinin seyir ve sülûkünden, davranışlarından anlaşılırsa, Müslümanları bir düşün ve Muhammed'in sözlerinin bugüne kadar insanların amellerinde nasıl hâkim olduğuna bir bak: Yeryüzünde hiç bir Müslüman yoktur ki, İslâmdan ve onun Peygamberinden hoşlanmayan bir kalabalık arasında da olsa, onların alaylarına bakarak namazda secdeye varıp Allahının huzurunda yerlere kapanmaktan çekinmiş olsun.(3)
Buharî'nin rivayetinde geçen tehannüsü şarihler tefekkür, ibret ve mürakabe ile tefsir ederler ki, bu hali, "Kahramanlar" eserinde Carlyle (1795-1881) şöyle tasvir etmektedir:

"Muhammed'in dimağına her dakika hazar ve sefer zamanlarında binlerce sual hücum ediyordu: "Ben kimim? Niçin varım? Bu hudutsuz kâinat ne? Neye inanmalı?" Fakat Hira'nın kayaları, Tûr'un göğe yükselen şâhikaları veyahut harabeler ve ovalar bu suallere cevap veriyor muydu? Asla. Şu devreden kâinat, birbirini kovalayan gece ve gündüz, pırıldayan yıldızlar, sağnaklar getiren bulutlar... Bunların hiçbiri bu sorulara cevap vermiyordu.''
Peygamberliğin başlangıcı olarak sırlar rüya âleminde keşfolunmaya başladı. Rüyaları aynen çıkıyordu. Nihayet vahiy nazil olmaya başladı. Bir gün Hira'da Melek gelerek: "Oku! Yaratan Rabbinin adı ile oku! O, insanı kan pıhtısından halk etmiştir. Kalemle öğreten, bilmediğini talim eden, kerîm Rabbin hakkı için oku!" dedi. Bu hitaptan sonra Allahu Zülcelâlin tecellisinden titredi. Nübüvvet vazifesini yüklenmek büyük bir şeydi, mesuliyeti ağırdı. Bunun karşısında titrememek kabil miydi?


_______

(2)Peygamberin tebliğe memur oluşu ilk vahiyden sonradır.
(3)Muhammed Subeyh, El-Kur'an. c.l, s. 35-38, Kahire


Eserin yazarı: Osman Keskinoğlu Eser: Kuranı Kerim Bilgileri

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Kuranı Kerim Bilgileri

MollaCami.Com