Kitaplar | Yazarlar | İlmihal | Sohbetler | Hutbeler

KURANDA İLİM VE FENNE AİT İŞARETLER

Ulûmi tabiîyye, eğer dudak ucuyla tadılırsa Allahtan uzaklaştırır. Eğer kana kana içilirse Allaha ulaştırır." (Bacon) "Tabiî ilimler dine aykırı değildir. Din, sahih ilim bahçesine köklerini saldıkça gelişir. Doğru ilim, dini takviye eder."
(Herbert Spencer)
"Kur'an'da ilimlere ve fenlere işaret vardır" derken bilinmesi gereken bazı hususları da burada kaydetmeden geçemiyeceğim:

19. asrın yetiştirdiği büyük müfessir Âlûsî'nin dediği gibi: "Âyetlerin hemen felâsifenin her dediğine, fenne tatbika kalkışmamalı. Çünkü ilim ve fen değişiyor. Nazariye ve faraziyeler altüst oluyor. Henüz nazariye halinde olan bir şeyi dinî akidelere karıştırmış oluruz..." Onun için Kur'an'ı her asrın ilim ve fennine tatbika kalkışmak mahzurdan sâlim değildir. Fennin nazariyeleri değişiyor, değişmeğe mahkûmdur. Değişmezse zaten terakki de olamaz.

T.G. Masaryk "Nazariyesiz ilim vücudunun âzasını bir müddet besledikten sonra kuruyup düşen yapraklar gibidir" demektedir.

Voltaire de alaylı bir ifade ile: "Nazariyeler fareler gibidir, dokuz delikten geçerler, fakat onuncu delikte yakalanırlar." demişti.

Kâinat bir mahşeri şuûnat, olaylar çalkantısı, dalgaları içinde çalkanmaktadır. Esrarla örtülü âlemler, varlıklar, uçsuz bucaksız fezada yüzüyor. Sabit bir nizam içinde daimî tahavvül var. İlim namına bir şeyler yapılır, evvelâ tapılır, sonra yıkılıp atılır. Bir nazariye gidip yerine başkası gelir.

Bu şimdiye kadar böyle olduğu gibi şimdiden sonra da böyle olacaktır. İlim düşe kalka, daimî bir tekâmüle doğru yürümektedir. Tıbbın babası sayılan Calinos bugünkü tıbbın emekleyen bir çocuğu gibidir. Bugünkü ortamektep talebesi Euclid'ten daha çok hendese bilir. Newton'un önüne bir elmanın düşmesiyle, asırlardanberi kurulduğu yüksek tahtından Batlamyus da düşüverdi. İkibin senedir beşerin ilk hocası: "Muallimi Evvel" diye tapılan Aristo hakkında bakarsın bir Russel çıkar, "Aristo beşerin başına gelen belâlardan biriydi" der. Fakat Darwin başka bir belâdır. Yarın Einstein hakkında ne denecek acaba?
Eskiler heyulâ, süret, cevher, âraz diye tutturdular. Bir makülâtı aşere'dir gidiyordu. "Anasırı Erbaa"(86) dediler, taş diktiler, su ve hava tahlil edilince onlar unsur olmaktan çıktı. Mendelef de kocaman bir unsur cedveli ile meydana çıktı. Demek her şey değişiyor!..

19'uncu asırda keşifler, icatlar ve ihtiralar çoğalınca ilme biraz gurur geldi. Yeni yeni keşifler, âlimleri fazlaca şımarttı. Çocukcasına bir yaygara kopardılar: "Kâinatın sırrı çözülüyor, ezelî muamma hallolunuyor!" diye bastılar nârayı!
Halbuki ilim hep o idi. Aynı kanunlar. Yeni keşiflerle kâinat muamması çözülmüş değildi. Âlemlerin sırrı hallolunmamıştı, ezelî muamma duruyordu. Son sır hallolunursa zaten tekâmül durur, beşer fikri soğur, hatta donar.

Dufois Reymond 1880 senesinde diyordu ki: "Kâinatta yedi muamma kaldı. Bunlardan en az üçünün halli bizim için mümkün değildir. Madde ve kuvvetin esası ve mahiyeti, hareketin asıl ve menşei, basit ihsasların ve şuurun mahiyet ve menşei, belki büyük güçlüklerle hallolunabilecek üçü de şunlardır: Hayatın asıl ve menşei, tabiattaki nizam ve zahirî gaiyet, fikir ve dilin asıl ve menşei, fakat cüz'î irade, işte bunun hakkında kat'î bir karar yok!"

İlim, kâinatın sırrını nasıl halledebilsin. Biz kendimiz de o halletmeye çalıştığımız sırrın bir parçasıyız. İç âlemimizde neler var?
Hazreti Ali diyor ki: "Sen kendini küçücük bir cisim mi sanıyorsun, sende koskoca bir âlem dürülüp toplanmıştır."
Bugün ilim şunu diyebiliyor: "İlk maddenin, molekülün formülü şöyle böyle... Bu ölü maddenin nereden kuvvet alıp da ürediği ve ilk tek hücreli mahlûku nasıl meydana getirdiği henüz bizim için tamamiyle meçhuldür." İşte ilmin itirafı bu. Atom fiziği ortaya çıkınca şımarık materyalistlerin sesi birdenbire kısıldı. Materyalizm çöküyor. Maddeye dayanan fiziğin saltanatı sarsıldı. Atom fiziği maddeyi bambaşka anlatıyor ve izah ediyor. Bugünkü ilme göre kâinat büyük bir ruhtur, Madde kuvvetten çıkar, kuvvet maddeden değil. Atom zerreleri maddeden küçük cüz'ü fertler, cevheri fertlerdir. Elektron ve protonlar, atomlar baş döndürücü bir yapı!
İngiltere'nin meşhur heyetşinaslarından ve riyaziyecilerinden Sir James Jeans 1932'de neşrettiği "The Mysteriqus Universe - Esrarla örtülü kâinat" nam eserinde yeni fiziğin izafiyet ve atom enerjisi nazariyelerinden bahsederken diyor ki:
"Bugün âlimlerin büyük bir ekseriyeti, hattâ fizikçilerin hemen hepsi, ilmî fikir hareketlerinin mekanik olmayan bir şe'niyete teveccüh ettiğinde müttefiktirler. Kâinat bize artık büyük bir makine gibi değil, belki bir ruh gibi görünmeğe başladı. Şimdiden sonra zekâya, maddenin melekûtuna kazara girivermiş bir sığıntı nazariyle bakamayız."
Aynı müellifin "Etrafımızdaki Âlem" eseri de çok enteresan fikirlerle doludur.
İzafiyet nazariyesi sahibi Einstein bağırıyor: ''Mutlak zaman yoktur, mekân da zaman gibi izafidir, nisbîdir!" İzafiyet nazariyesi, yeni atom fiziği yepyeni bir şey yapıyor. Zerreler parçalanıyor. Madde ufalanıyor. Yeni enerji, kudret menbaları bulunuyor. Bir tarafta sebepsiz, illetsiz hiç bir şey husule gelemez diyen ilim ve fen, ıttırad kanunu; diğer tarafta yeni atom fiziği. Hepsi fenni biraz ileri itişin semeresi. Atom fiziği illiyet prensibini, ıttırad kanununu sarsıyor. Diyor ki:

"Atom fiziğindeki garabetlerin izahı, ancak eski ve pek aziz bazı fikirlerin terkedilmesi ile kabildir. Bu fikirlerden en mühimi tabiat hâdiselerinin tam ve sıkı bir kanuna itaat ettiğine dair olan fikir, yani illiyet prensibidir."(87)

Bugün ilmî cebriyecilik kalkıyor. Lâhut uleması, ilâhiyatçılar artık kat'i tabiat kanunları yerine ihtimaller kanunu kaim olduğundan mucizelerin de pekâlâ vukuunu kabul etmek mümkün olduğunu cesaretle ileri sürmektedirler. Atom âleminde kat'î ve muayyen kanunlar yerine ihtimal kanunları yer aldığını kabul etmek zorunda kalmışlardır. Bugün zaten ilim ve felsefe ile din arasında bir anlaşma ye uyuşmaya doğru gidiliyor. 19. asırdaki yeni keşiflerin verdiği şımarıklıkla materyalistlerin dine karşı aldıkları saldırganlıktan, yaptıkları hücumlardan bugün eser yok. Niza durmuştur. Hatta koyu materyalistliğin bir aksülâmeli olarak maddeyi inkâr eden koyu ruhçular çıkmıştır.
Londra Üniversitesi profesörlerinden Wolf, "Modern ve Muasır Felsefe" namındaki eserinde diyor ki:
"Tabiat âleminde illiyeti bile inkâr ediyorlar. Halbuki illiyet prensibi âlimlerin dayanağı ve mekanik felsefenin temeli idi. Şimdi ise imkân ve ihtimaller kanunları yer alıyor. Mucizeleri ve harikulade ahvali onunla tefsir kabil oluyor. Ulemanın bir kısmı ona büyük ehemmiyet veriyorlar. Âlimler âdeta tasavvufi bir fikre gidiyorlar. Kâinat bir ruhtur, fikirdir, diyorlar. İlim adamları ile din adamları arasında mutlu bir uyuşma hasıl oluyor."

Eskiden ise ilim ile din arasında olduğu gibi, ilim ile felsefe arasında da niza vardı.
Büyük İslâm filozofu İbni Sina bu meseleyi tıpkı bugünkü ihtimaller kanunu dairesinde anlamıştır. "İşârât" ında mucize ve keramet gibi fevkalâde ahvalden bahsederken der ki:
"Bu gibi şeyleri işittiğin vakit birdenbire inkâra kalkışma. Çünkü tabiatın esrarında bu gibilerin de esbabı, illeti vardır. Kulağına gelen haberin garabeti seni iz'aç etse bile onun muhal olduğuna delil olmadıkça tevakkuf ipine sarıl... Bilmiş ol ki, tabiatta nice acaib ve yine âli kuvayi fa'âle ile sefil kuvayi münfailenin içtimalarında nice garaib vardır."
Görülüyor ki filozofumuz bugünküler gibi ihtimaller kanununu kabul ediyor. Âlem, âlemi imkândır. Atalarımız bile : "Olmaz, olmaz deme; olmaz, olmaz!" demişlerdir.

Burada şuna da işaret edelim ki, bizde garba ayak uydurmak âdettir. Garp da bize hep modası geçmiş, köhne mataını sürer ve yahut biz ilim cereyanlarına o kadar uzağız ki, onlar bize gelince eskiyor. Yeni kelâm kitaplarında ve tefsirlerde mucizeler akla ve fenne uydurulmuş, tevil yoluna gidilmiştir. Halbuki garpta ne oldu? İlmi cebriyecilik sarsıldı. Atom fiziği, mucizeleri değil, ilim ve fenni sarstı. Mucizelere meydan verdi. Materyalizm çöküyor. Madde, ruhî kudretlerin mahsulü oluyor. Yeni ilmin gözüyle kâinat bir ruh gibi görünüyor.

Garpta ilim ve fen ıttırad kanununu atıp ihtimaller kanununu ikame, böylelikle mucizeleri kabul ederken biz eski görüşü alıyoruz. Cahil, cahil oldukları kadar da hükümde âciz bir sürü gafil, alabildiğine kalem oynatıp ilim ve haki katin yüzünü kızartacak şeyleri pazara çıkarmadılar mı? İşin en garibi şudur ki, din ve mucize ile alâkalı her şeyi inkâr eden bu çürük kalemler, öte yandan olur
olmaz şey hakkında bile mucize tâbirini kullanmaktan çekinmezler. Mucize kelimesi onlarca çocuk oyuncağı oluyor. Mucizelik kalmıyor.

Hem mevzuumuz ve hem de salâhiyetimiz haricinde kalan bu meselelere burada kısaca temas etmemizin sebebi: îlmin dine karşı bir noktası olamıyacağını belirtmektir. Çünkü bugün dine zıd gibi gördüğümüz o fen kaidesi yarın değişiyor. İlim ve fende değişiklik daima oluyor. Bu da terakki ve tekâmülün bir icabıdır. Her asırda müsbet ilimler dediğimiz şeyler karşısında aklın başka başka izahı var. Arzı merkezi âlem yapıp güneşi, yıldızlariyle gökleri yerin etrafında fırıl fırıl döndüren veya dünyayı sarı öküzün sırtına yükleyen de hep akıldı! Güneşi merkez yapıp yeri onun etrafında dolaştıran da akıl!.. Mevalidi selâseyi, anâsırı erbaaya(88) bağlayarak onlarla mevcudat çatısını kuran da ilim ve akıldı. Onları deviren de onlar oldu.

İlmin dine karşı bir noktası olmadığı gibi Kur'an'ın âyetlerini hemen her ilmî nazariyeye tatbik etmek, işte bunun için o kadar yerli sayılamaz. Çünkü bugün müsbet bir ilim ve nazariye dediğimizin yarın yine müsbet ilim ye fen eliyle perdesi indirilip öyle olmadığı meydana çıkıyor. Hiç bir şeyin değişmiyeceğine kimse teminat veremez. Maamafih insanlar asrının ilmine sarılmak ve uymak zorundadır. Değişecek diye bekleyip ona bigâne kalamaz. Zamanının ilim ve fikir cereyanlarından az çok herkes müteessir oluyor. Onun içindir ki, eskidenberi müfessirler Kur'an'ın âyetlerine ilim ve fünunu tatbik edegelmişlerdir. Hata ve sevap içinde böyle gelmiştir. Âlûsî bile bunu doğru görmediği halde kendisini bundan kurtaramamıştır; o da yapmıştır.
Kur'an-ı Kerim kâinat hakkında en makul yolu göstermiştir. Hakayıkı eşyayı, bir tohumdaki rüşeym gibi havidir. Mufassalan değil, icmalen beyan eder. Kur'an'ın hakikatleri ve esrarı karşısında bir insan, esrarı tabiat karşısındakinin aynıdır. Tabiattakini her göz görüp anlayamadığı gibi Kur'an'ı da herkes anlayamaz.
Aklı her vakit hakem yapmak ta doğru değildir. O da aldanır ve aldatır. Herkesin gözü görüp durur ki, yer duruyor. Fakat ilim gözüyle Galile onun döndüğünü görebildi. Demek zevahir aldatıyor. Bedahete itimad caizse yer duruyor, dememiz gerekiyor. İlmin meşhur ıttırad kanunu fizik ve kimyada caridir. Biyoloji sahasında kabili tatbik değildir.
Hele psikoloji âlemi ne muammalı. Biyoloji ve psikoloji gelişme devresinde. Bir düğüm çözülüyor, arkasından bin düğüm meydana çıkıyor. Ruh ve ahvali hakkındaki bilgiler kısa ve gölgeli. Ruhî hâdiseleri tahlil edebiliyor muyuz? İlim bu hususta yayadır. Gözümün önünde olup biten bazı tabiî hâdiseleri bile ilim izah edemiyor.

Biyoloji, fizyoloji, psikoloji garip şeylerle dolu. Yerde ve gökte, gözle görülen, teleskop ve mikroskopla tetkik olunan neler var. Hayat nedir, gayri uzvî olan şeyler uzviyete nasıl inkılâp ediyor? En basit bir canlı hücrenin bile yapısı hayret verici. Nasıl meydana geldiğini bilemiyoruz. İlim yıpranan uzviyeti tamir edemiyor. Yaratmak, o ancak Hâlikın sıfatı! Cerrahî bir uzvu kesip yerine başka birinden uzuv koyabiliyor. Bir damla kan bile meydana getirilemiyor. Hâlikın kurduğu makine kan yapıyor.
صنع الله الذي اتقن كل شيء فتبارك الله احسن الخالقين

"Sun'allâhil-lezi Etkane külle şey'in, Fetebârekâl-lâhu Ahsenül-Hâlikîn" ilim bir çok şeyler keşfetmiş ve daha da edecek. İlim de kâinat gibi sonsuzdur. Uçsuz bucaksızdır. Bunlar hep Allahın azametine delildir. Bu kâinatı muhit olan, bir Allah var. İşte bunları Resulüne vahyeden O'dur. Kur'an-ı Kerim o Allah'ın vahyidir. Onda bâtıl yoktur. İlim ile din arasında niza bulunamaz.

___________

86) Anâsırı Erbaa: Dört unsur: Toprak, su, hava, ateş.
(87) Adnan Adıvar, "İlim ve Din".
(88) Mevâlidi Selâse: Cemâdlar, Nebatlar, hayvanlar, Anasır-ı Erbaa: toprak, su, hava, ateş.


Eserin yazarı: Osman Keskinoğlu Eser: Kuranı Kerim Bilgileri

  • Yeni Ekle
Yorumlar (1)