Kitaplar | Yazarlar | İlmihal | Sohbetler | Hutbeler

40. HİKAYELER

Basra şehrinde bir zengin aile vardı. Mallarının hesabını Allah bilirdi. Fakat Allah onlara ne kız, ne de bir erkek evlat vermişti. Bunların dünyada dilediği bir evlat idi. Bunlar dileklerine ermek için fukaraya ve zaiflere külliyetli miktarda hayır hasenat yaptılar, çok dua aldılar. Bir zaman sonra, Allah’ü Teala bunlara öyle güzel bir erkek evlat verdi ki... Sanki gökten ay inmiş hanelerine girmiş idi. Hz. Yusuf kadar güzeldi. Anası ve babası şad olmuşlardı. Allah’a şükredip fukaraya ve yoksullara tekrar şükran borcu olarak sadakalar ve ziyafetler verdiler. Bir müddet sonra her fani gibi, baba Allah’ın Rahmetine kavuşup ameli ile baş başa kaldı. Bu güzel çocuk, anası ile fanide kaldılar, çocuk günden güne gelişip, güzelleşiyor idi. O kadar güzelleşti ki, onun yüzünü gören aşık oluyor, ondan ayrılmak istemiyor. Güzelliği fitne olmuştu. Akıbet yüzünü nikab, yani yüzünü örtü ile örtünüp öyle dolaşmaya başladı. Zira, gözlerin bakışından emin olmak için böyle yapmayı uygun bulmuşlardı.

Günlerden bir gün, bu hatun oğlu ile bir işe giderken, Basra’nın büyük camiinde namaz kılmak için mescide toplanmış, basra’nı alimlerinden halkın sevdiği ve saydığı velilerden Abdullah bin Zeyd (R.A) vaaz ediyor, halk huşu içinde bu varis-nebiyyi dinliyordu.Namazlarını kılıp onlarda, bu dersi dinlemek üzere oturmaya karar verdiler. Zira bu derste iki cihanda muratlarına nail olmak muhakkaktı. Zira bir varisi-nebi Allah’ın kitabından, Nebi Alehisselamın siyerinden bahsedecekti. Alim, kürsiye vakar ile oturup, orada bulunan hafızlardan birine Kur’anı Kerimin bir suresinden tilavet etmesini işaret etti. Kari yanık sesi ile surei Furkan’dan okumaya başladı. Bütün meclis nefes bile almıyordu. Bir tek vücud haline gelmişti.

Mealen: Ve onlar ki,”Rabbimiz ! Bize gözümüzü aydınlatacak eşler ve zürriyetler bağışla ve bizi takva sahiplerine önder kıl !”derler;

İşte onlar, sabretmelerine karşılık Cennet’in en yüksek makamlarıyla mükafaatlandırılacaklar, orada hürmet ve selamla karşılaşacaklardır.

Orada ebedi kalacaklar. Orası ne güzel bir konak ve ne güzel bir makamdır. (Furkan suresi ayet=74-76)

Abdullah bin Zeyd Hazretleri, bu ayetin tefsirine başladı:

Allah’ü Teala Cennet’te köşkler, saraylar ve haymeler yarattı ve arşı alasının altında muallaktır. Allah’ü Teala, bu dünyayı ve yıldızları direksiz yarattığı gibi, bu köşkleri, sarayları da direksiz yaratmıştır. Hava boşluğunda bulut gibi, havada durur. Cennet ehli Cennet’ten bu sarayları görürler. Dünya ehlinin yıldızları gördüğü gibi...

Bu havada muallakta duran sarayların üçyüz kapısı vardır. Her kapısı altındandır. Üzerleri yakut ve pırlanta ile işlemelidir. Ne gözler görmüş ne de kulaklar işitmiştir. Kalbi beşer dahi hatırına getirmemiştir. (gelemezde). Bu köşklerin kapısı açıldığında Cenab-ı Peygamber (S.A.V) ile İbrahim Halilin mübarek cemalini görüp şad olurlar. Her bir köşkte bir taht kurukluş , her bir tahtın üzerinde nurdan döşekler döşenmiş ve her tehtın önünde bir ırmak akar. Kardan soğuk, baldan tatlı, miskten daha güzel kokuludur.

Her tahtın önünde bir huri oturur. Ol hurinin her birisi dört türlü nesneden yaratılmıştır. Başından bağrına kadar kafurdan, göğsünden göbeğine kadar amberden ve göbeğinden dizine kadar miskten, dizinden ayağına kadar safrandan yaratılmıştır. Her birisi Cennet libası giymiştir. Yüz kat Cennet kumaşlarından elbiseler ihsan olunmuş. Türlü, türlü renk ve desen ki, dil ile tarif olunamaz ve vasfa gelmez. O hurilerin güzel vücudları o giydikleri elbisenin şeffaflığından dışardan bakıldığında görülür. Yakut tesbihin içinde ipliğin görüldüğü gibi.

Her tahtın karşısında Cennet hizmetcileri, vildanlar el pençe divan durmuşlar, ellerinde buhurdanlıkla buhur yakıp etrafa güzel kokular neşrederler. Bir kısmının ellerinde o hurilerin takacakları ziynetleri tutarlar. Eğer. O hurilerin bir tanesi dünyaya yüzlerini gösterselerdi, iki yanaklarının nuru ayı karartır, güneşi mat ederdi dediğinde;

Çocuğun annesi bu sözleri bu alimden işitince:

Benim oğluma bu hurilerden başkası eş olamaz, işte oğluma alacak kızı şimdi buldum, deyip ayağa kalktı ve Abdullah bin Zeyd’e hitap edip:

-Ey Müslümanların imamı ! Allah sana rahmet eylesin. Bu güzelm makamlar ve bu güzel hurileri Rabbimiz kimlere ihsan edip verecektir? Dediğnde.

Abdullah bin Zeyd şöyle ifade etmeye başladı;

-Şu sıfata nail olan mü’minler, onların hakkını verip bu nimetlere ererler.

Kadın dedi ki,

-Onların hakkı nedir?

Alim devam etti:

-Dünyada günah işlememektir, Allah’ın emirlerine itaat etmek, yapma dediklerinden kaçınıp yapmamaktır. Gece namazı kılmaktır, gündüz oruç tutmaktır, Allah yolunda canını feda etmektir ilahi kelimetullah için, namus, mukaddesat için kafire kılıç vurmaktır. Bu amelleri icraat edipde, gece ve gündüz de Rabbilerine dua edip,( Ey bizim Rabbimiz ! Sen bizim kadınlarımızı ve çocuklarımızı doğru yol olan dini İslamda sabiti-kadem eyle ve bize onları itaatkar kıl. Senin şeriatına muhalif ameller işlemesinler. İyman ile göçüp, biz onları Cennet’te görüp; gözlerimiz, gönüllerimiz ferahlanıp, nurlansın.) diyen zümre yani, aile ve efradını hak yoluna sevk edip onların ahiretini temin edenlere bu nimetler ihsan olunur.

Yine ibadete doyamayıp ta, (Yarabbi ! Bize öyle hidayet et ki, bizi Allah’tan korkanlara önder eyle. Rabbilerine ibadet edip böyle diyenler bu makama sahiptir.).

Ders bitmişti. Kadın evine geldi. Kırk bin altın alıp mescide döndü. Abdullah bin Zeyd’e teslim etti ve dedi ki:

-Ey Müslümanların imamı ! Bunları al, verdiğin derste müjdelediğin makam ve hurilere müjdelik olsun. Al bu malı hak yoluna fukaraya sadaka eyle, dedi.

Bir zaman sonra, gaza ilan olunmuştu. Bu mü’minler için bir düğün haberi idi. Her taraf gazaya hazırlanıyordu. Abdullah bin Zetd Hazretleri de, devrişlerini toplayıp gazaya hazırlanıyordu. Başına kalabalık bir halk cem olmuştu ki, mezkur kadın oğlunun elinden elinden tutmuş olarak huzuru şeyhe geldi.

-Ey Müslümanların imamı!.

Oğlumu sana getirdim senin ile gazaya gitsin, diye ricada bulundu.

Hz. Şeyh kabul edip, çocuğa güzel bir at aldılar. O güzel delikanlı elinde süngü, belinde kılıç, başında tolgası, üzerinde sarığı ile, bir aslana benziyordu anası arkasında: “Seni Allah’a ısmarladım. Şimdiden gazan mubarek olsun. Çabuk dön ki, Hak Teala seni o güzel makamlara ve hurilere kavuştursun.” Diye sevinç göz yaşları döküyordu.

Abdullah bin Zeyd anlatıyor:

Sahralar, dağlar, dereler, ırmaklar geçildi. Rum toprağına varılıp, düşman ile karşılaşıldı, kafirler ile müslümanlar karşılıklı saf bağladı. Bir tarafta, hafızlar Kur’an okumağa, bir tarafta devrişler yüksek sesle tevhid etmeğe başladı. Gulgulei-tevhid, Allah’u- ekber sedası arşı alaya yükseldi. Suvariler atlarını mahzurlayıp düşman üzerine yüklendiler. Artık, iki taraf bir birine kıyasıya saldırıyor, mü’minlerin “Allah, Allah” sedaları, kafirin ise “Hura” naraları birbirine karışıyordu. Bizim genç, güzel gazimiz yüzünden nikabını atmış, süngüğsünü atının kulakları arasında tutmuş, suvarilerin en önde kafir askerlerine karşı at sürüp, öyle kahramanca cenk ediyordu ki, nice harp görenler böyle cenk ve hamleleri yapamazdı, gözlerini semaya dikiyor, bakıyor. Tekrar saldırıyor, Rütbei-Şehadeti arıyordu. Bana korku gelmişti. Zira, öyle harp olmazdı. Çünkü kendini helak ettirmek istercesine dövüşüyordu. Koşarak yanına vardım:

-Yiğitim, canım, harp öyle yapılmaz ! Cihad, savaş, düşmanı harp harici etmektir. Sen kendini feda etmeye uğraşıyorsun ! dedim.

Böyle çabuk hamle yapma. Kendini koruyarak, yorulmayarak yavaş yavaş cenk ed. Kendini koru. Arkadaşlarından ayrılıp ileri gitme. Zira henüz cenk ahvalini bilemezsin. Korkarım ki sana bir zarar erişe, dediğinde.

Ey şeyhi aziz!

Benim gördüğümü gören, can feda etmek değil, bin canı olsa fedaya hazırdır.

Ben dedim ki:

-Ne görüyorsun?

Bana sevine sevine anlattı:

O gün mescitte vaaz ettiğin zaman, bize müjdelediğin şeyleri işitmiş fakat görmemiştik. Şimdi o söylediğin makamları ben görüyorum. Resul Aleyhisselam bana ağuşunu (Kucak, sığınılacak yer.) açtı. İbrahim Halilullah bana selam veriyor beni çağırıyor. Yetmiş kadar huri Cennet burçlarından bana bakışıp gülüyorlar ve beni çağırıyorlar. Seniniz senin gelmeni bekliyoruz, diyorlar dedi.

Ben bu sözleri yiğiyyen işittiğimde gözlerim yaşardı, ağlamaya başladım. O hemen atını mahzurladı. Tekbir getirdi. “Allahu ekber, Allah, Allah” deyu kafirlere öyle bir saldırdı ki, kafiri kıra, kıra düşman askerlerinin içine kadar gitti. Çakal sürüsüne saldıran aslan gibi kafir askerini dağıtıp, yine onları kıra kıra yanıma geri geldi ve bana şöyle hitap etti:

Bize şehadetin ne mertebe olduğunu sen öğrettin. Şehid olacağından mi korkuyorsun? Bu rütbeyi benden mi esirgiyorsun? dedi.

Ben cevap verdim:

-Ey gözümün nuru. Senin şahadetinden, şehid olacağından ağlamıyorum. İslam böyle bir bahadırı kaybeder diye yakınıyorum. Sen ebedi hayata kavuşursun. Fakat bizim gözümüzden nihan (Sır) olursun. Gaziler de böyle makama erişirler. Hem ağlayışım sana gıpta etmemdendir. Sana imreniyorum, dedim.

O, hayır, hayır ! Ey şeyhi aziz ! Bu nimeti terk etmem. Bu yüce İlytifata erdikten sonra tekrar dünya hayatına meyl etmeme imkan yokyur.

Bak beni çağırıyorlar, dedi.

Hava iyice ısınmıştı. Başından miğferi, sırtından zırhını çıkardı, elinden süngüsünü attı. Kılıcını aldı. Tekbir getire, getire kafire öyle bir kılıç vurdu ki, dil ile tarif edilemez. Çok kafiri kırıp, Allah, Resul ve Kur’an düşmanının canlarını Cehennem’e yolladı. Düşman, zaten kendisine zayiat veren bu kahramanı kolluyormuş ki,tekbir alıp tekrar, tekrar düşman içine dalmasını fırsat bilip, etrafını çevirdiler. Yüzlerce düşman süngüsünü ve kılıcını birden o yiğide vurdular. Her tarafı kan içinde kalmıştı. Akibet o beyti-hüda attan aşağıya yıkıldı. Müslüman askerler bu hali görünce bir ağızdan tekbir ve tehlil ile düşmana öyle bir hücum ettiler ki, ta ikindi vaktine kadar süren bu cenki azimde deryalar gibi kann aktı. Dağlar gibi cesetler yığıldı. Nihayet düşman bozulmuştu. Sanki o bahadırın, şahadeti zafer bekliyordu. Düşman bozulmuş, kaçıyordu. Cesetler ve yaralılar arasında o yiğidi buldum. Sırt üstü yatmıştı. Gözünü arşı alaya açmıştı. Kanlara gark olmuş, mübarek boğazından hala kann akıyordu. Bir mübarek koku dimağımı doldurdu. Iki gül yanağı henüz solmamıştı, nuru parlıyordu. Gözlerim kamaştı. Dudakları oynuyordu. Dinledim: “La ilahe illallah” diyordu. Gözlerini açtı. Bana baktı. Eliyle semayı gösterdi, tebessüm etti. Bana sanki “Ben muradıma nail oldum.” Diyordu ve öylece kaldı. O mübarek şehidi kucağıma aldım, bir münasip yere kabir kazdım. Kanı ile defin ettim. namazını kıldım.

O gece anası dahi rüyasında oğlunu görmüş, bir taht kurulmuş, ol tahtın azametini, vasfını Allah’tan başka kimse bilemez. O yiğit o tahtın üzerine oturmuş. Annesi der ki:”Ey çiğer parçam! Ne haber ? Allah Celle sana nasıl muamele etti?” Şehid der ki :” Ey anneçiğim ! O güzel makamlar ve huriler bana verildi. Muradıma nail oldum. Şehid olduğum an, bana verilen huriler benim kudümeme hazır imişler. Hemen beni kucakladılar Cennet’e götürdüler” dedi.

İşte, Allah yoluna bezli-can eyleyen böyle ulu makamlara erer, Cennet’in güllerini derer, iltifatı-ilahiyyeye nail olur. Resulüllahın sohbetine erişir.

Hasan (R.A) şu hadisi, Nebi Alehisselamdan nakil ediyor:

“Şehidler Allah’ü Teala’nın katında hayattadırlar. Ve onların rızıkları ervahlarına verilir. Onlara verilen bu nimet, bu iltifatı Rabbaniye ile ferahlanırlar. Ali Firavun’un ruhları akşam ve sabah ateşe arz olunup azaplandıkları gibi, bunlar da nimeti ilahi ile rızıklanırlar.”

Şüheda hakkında Allah’ü Teala kitabı keriminde şöyle buyurmuştur:

Mealen: Allah yolunda öldürülenleri sakın ölü sanmayın ! Bil’akis onlar diridirler; Allah’ın lütuf ve kereminden kendilerine verdikleri ile sevinçli bir halde Rableri yanında rızıklara mahzar olmaktadırlar. Arkalarından gelecek ve henüz kendilerine katılmamış olan şehid kerdeşlerine de hiç bir keder ve korku bulunmadığı müjdesinin sevincini duymaktadırlar.

(Al-i İmran suresi ayet= 169-170)

H İ K A Y E

Çanakkale harbinde saf ve temiz bir eri, emir eri olarak ayırırlar. Fakat, bu Mehmetçik, emir eri olmaya gönlü razı değildir. Fakat, birşey de söyleyemez. Ne yapsın ? Askerlikte itaat şart ! Birgün, kumandanına çıkar “ Kumandanım, ben köyde imamdan dinledim. Harpta şehid olanlara Allah, huri kızı verirmiş. Müsade ediniz, düşmanla göğüs göğüse çarpışayım. Şehid olayım. Huri kızı alayım.” Diye rica eder.

Kumandan, bu söze güler, “haydi işine bak” der başından savar. Birkaç gün sonra, yine aynı sözleri söyleyip, cephede düşma ile çarpışması için müsade ister. Kumandan, Mehmede acır. Zira, giden geri gelmiyor “Oğlum işin yok mu senin?” der. Askercik. 1Efendim bana köyde kız vermiyorlar, fakirim diye hor görüyorlar. Ne olur şurada huri kızı ile evleneyim” der. Ve kumandana defalarca günlerce yalvarır. Kumandanın iyice canı sıkılmıştır. “Haydi git de huri kızı al bakalım” der. Neferi ön safa gönderir. Bir hücum esnasında nefer alnına yediği bir kurşunla rütbei-şehadete erişir.

Iki taraf arasında, yaralıları ve ölüleri kaldırmak için yapılan bir duraklamada, kumandan cesetler arasında şehid olan neferi, yani kendi emirerini görür. Üzülür canı da sıkılır. “Bu kadar ısrar etmesi buna mı idi” neferin cesedine karşı sinirli bir halde “Aldın mı huri’yi ?” siyerek söylendiğinde, yerde yatan şehidi hakiki elini kaldırıp iki parmağını gösterir. İki huriye sahip olduğunu işaret etmek isteyen bu el hemen yere düşer.

Kumandan yaptığına nadim olup, şehidi eminin üzerine kapanıp göz yaşları döker. Sonradan kendisi de şehadete nail olur.

Şehidliğin ne olduğunundan bir nebzecik bahs ettik. Cuma, öyle mübarek bir gündür ki; Resulü Ekrem (S.A.V), Cuma gecesi, Cuma günü vefat eden bir mü’min ise şehid olarak vefat eder. Kendisine, şehid sevabı yazılır buyuruyor. Cuma günü ölen mü’min ise kabir fitnesinden kurtulur.

Yine Resulü Ekrem Efendimiz buyurdular: “Cuma namazına yetişen kimseye yüz şehid sevebı verilir.” Mücahid’den rivayet olunduğuna göre, bir adam İbni Abbas’a geldi, dedi ki; “Ya İbni Abbas ! bir adam var, gece namaz kılar ve gündüzleri oruçlu. Lakin Cuma namazına gelmiyor. Cemaata devam etmiyor. Cemaatle namaz kılmıyor. Bu adamın ahirette yeri neresidir?” İbni Abbas bu soruya cevaben dedi ki: “Böyle olan kişinin yeri Cehennem’dir.” Bu zat, bir ay mütemadiyen aynı soruyu sorduğunda, İbni Abbas’ın “O kişi narı cahimdedir” cevabını verdiği Mücahid haber vermede. (Tenbilil gafilin- sayfa 49)

Ey mü’minler ! Bakınız; bir kimsenin beş vakit namazı kılıp, geceleri de namaz kılıp, gündüzleri oruçlu olduğu halde, Cuma namazına gitmediği için Cehennem’e gireceğini duyurduk. Ya, hiç namaz kılmayan, oruç tutmayan, Cuma bilmeyenin hali nice olur ? Sizin irfanınıza terk ederim. İbni Abbas, Resulü Ekremin amcası Hazret-i Abbas’ın oğludur.

Ayların hayırlısı, Ramazan ayıdır. Zira, Kur’anı-Azim o mübarek ay’da nazil oldu. Bin aydan hayırlı olan Kadir gecesi bu mübarek aydadır. Dinin rükünlarinden olan oruç bu ayda farz oldu. Nafile ibadetlere bu mübarek ayda farz sevabı verilir.

Amellerin en hayırlısı, dinin temellerinden olan, zamanında kılınan beş vakit namazdır. Günlerin hayırlısı yevmi Cumadır. İbni Abbas (R.A), Cuma günü vefat eyledi. Üç gün sonra İbni Abbas’ın verdiği bu cevaplar Esedullah Ali İbni Talibe vasıl oldu. İbni Abbas bu sorulara böyle cevap vermişti dediklerine, İmam Ali kerremallahu veçhe şöyle buyurdu;”Doğudan batıya, bütün ülemaya, hükemaya ve fukahaya bu üç mesele sorulsa, İbni Abbas’ın verdiği cevabı verirleri. Şu kadar varki, ben de bu cevaba şunu derim, amellerin hayırlısı Cenabıhakkın senden kabul ettiği ameldir. Az olsun çok olsun. Ayların hayırlısı da senin Cenabı Zülcelale tövbei-Nasuh ile tövbe ettiğin aydır. Günlerin hayırlısı da, iman ile göçtüğün gündür.

İmamı Aliden rivayet olunduğuna göre, Resulü Ekrem buyurdular: “Cuma günü her mescidin kapısına yetmiş Melek oturup. Bu Melaike hazaratı, mescide girenlerin isimlerini yazarlar. Nihayet imam minbere oturduğu vakit en son bir adam girer ve kimseye eza vermeden oturur. Dünya kelamı söylemez. Cuma kılanlardan en az ecir alan işte bu adamdır. Böyle olmasına rağmen, kıldığı Cuma ile, bir evvel geçen Cuma arasında işlediği günahlar af olunur. Cumayı kılıp en az ecir alan böyle olursa ve bu nimete ererse, erken gelenin, ne büyük fazilete erdiğini sen hesap eyle.”

Allah’ü Teala Zül-celal vel-kemal Hazretleri bu günü fazlı kereminden bu ümmete hediye etmiş. Bu gün hakkında Kur’anı- Azimde bir sure-i celile inzal buyurmuştur. Cuma günü ruhlar toplanır. Kabirleri o gün ziyaret etmelidir. Zira o gün yapılan ziyaret, kebir sahibine vasıl olur. Evliyaullah müstesna. Zira onlara sair günlerde de ziyaret yapılsa sahibine vasıl olur.

Cuma günü kabirleri ziyaret efdaldir. Cuma günü meftalar azabı kabirden emin olurlar. Keza Cuma gecesi ve günü kabire giren, zabı kabirden kurtulur. Mü’min olnası şarttır. Cuma günü Cehennnem hararetlendirilmez. Cuma günü ehli Cennet olanlar, ahirette Rabbil Alemini ziyaret edecektir ki, ahirette dahi Cuma günü vardır. Allah’ü Teala Cuma günü Cennet’ten Cemalini müşehade ettirecektir.

İndi-İlahide Cuma gününün adı “Yevmi Mezid”tir. Melek’ler Cuma gününe yevmi mezid derler. Ehli-Cennet, Cuma günü Cenabı Zülcemalin cemaline nazar ederler. Mü’minlerin bayramıdır, fukaranın Haccıdır. Cuma gününde bir saat vardır ki, her dua kabul olunur.

Hz. Ademe ruh, Cuma günü verildi, Hz. Nuh Cuma günü necata erdi. Hz. Adem Cuma günü Cennet’e vasıl oldu. Hz. Yusuf, Cuma günü hapisten kurtuldu. Hz. Musa’ya nusreti ilahi o’gün erişti, Firaun.o gün suya gark oldu. Hz. İsa o günü semaya kaldırıldı. Resulü Ekrem Efendimiz, Bedirde, küffarı Kureyşe Cuma günü zafer kazandı. İslam, Cuma günü kurtuldu. Ehli-Cennet nezdindeCuma gününün ismi, Darüsselamdır. Zira, günahlar Cuma günü örtülür ve bağışlanır. Ehli-nardan Cuma günü azab, ref’ olur Cuma günü okunan selat-ü-selam, Resulü Ekreme bilvasıta, yani vasıtasız ulaşır.

Cuma ve Pazartesi gecesi, ümmetin yaptığı iyilik ve fenalık Resulü Ekreme bildirilir. Kıyamet, Cuma günü kopar. Cenabı Kadir Kayyum, bir kavme azab etmeyi murad ederse o kavmi Cuma günü ve gecesi ile leylei-Kadirin feyz ve kadrini bilmekten mahrum eder.

Cuma gününün ne olduğunu ve ne gibi fazilete malik olduğunu öğrenmiş bulunuyoruz. Cuma gecesi ölenlerin ruhları hanelerine yani evlerine gelirler, geride bıraktıkları, kendilerini hayır ile yad etmeyen evlat ve akrabalarına lisanı hal ile, “sizlere evler, bağlar, bahçeler, tarlalar bıraktık, Siz bizi burada aç bırakıyorsunuz. Ne olur, bizlere de bıraktıklarımızdan gönderiniz.” Derler.”Birgün siz de bizim gibi olacaksınız. Sizleride kimse hayır ile anmayacak.” Deyip boyunlarını büküp, kabirlerine dönerler. Hayır ile yad edilenler ise: “Allah sizlerden razı olsun. Bizi hayır ile yad ediyorsunuz. Sizi de hayır ile yad etsinler.”derler. cuma akşamı olduğunda ölülerimizin ruhlarını şad edecek hayırlar yapmalıyız. Bak şu kıssayı ibretle oku:

Semerkand’da bir saka vardı. Her Cuma günü, kazancını Allah rızası için ana ve babasının ruhlarına tasadduk ederdi. Her vekit namazdan sonra dua etmeye ahdetmişti. Bir Cuma günü, para kazanamadı. Bir alime gidip nezrini: “Ben her Cuma günü kazancımı ana ve babamın ruhuna sadaka etmeyi nezir etmiştim. Bu Cuma günü para kazanamadım. Bu ahdimi yerine getirmek için ne yapmalıyım ?” dediğinde; O alim “Evladım ! Şimdi kavun, karpuz zamanıdır. Kavun, karpuz kabuklarını topla, merkep ve atlara. Koyun ve keçilere ver.” dedi. Saka da öyle yaptı. O gece rüyasında ana ve babasını gördü. Ana ve babası rüyasında ona “Ey oğul, her Cuma gecesi bize hediyeler gönderir bize ikram ederdin. Fakat çoktan beri kavun, karpuz istiyorduk. Allah senden razı olsun. Bu Cuma bizlere kavun ve karpuz ikram ettiler. Sen hayvanlara kavun ve karpuz kabuğu verdin, Allah bize Cennet kavun ve karpuzlarından ikram eyledi.” Dediler.

Meşayihten rivayet olur ki; Cuma geceleri yahut Cuma günü, ölenlerin ruhları evlerin kapılarına gelirler ve şöyle hitap ederler:

“Ey sevgili oğlum ! Ey sevgili kızım ! Ey kardeşim ! Ey evimde oturanlar ! Türlü türlü nimetler yiyorsunuz. Biz kabirde açız, sususuz, karanlık yerdeyiz. Siz aydınlıkta, biz karanlıktayız. Siz yumşak yataklarda, biz çıplak, topraktayız. Bizi hiç anmıyorsunuz. Bizi unuttunuz. Sizden rica edip, sizlere yalvarıyoruz. Bizim için sadaka ve hayır ediniz. Bizim için dua ve istiğfar ediniz ki, bizlere yiyecek, aydınlık, yatak ve örtü olsun. Bu yaptığınız hayır hasanat, dua ve istiğfar bizim için büyük hediyedir.” Diye ta sabaha kadar yalvarıp yakarırlar.”Bari bunları yapmazsanız, sofranızdan artmış ekmekleri köpeklere ve kedilere bizim ruhumuz için veriniz.. “Bize sevabını bağışlayınız.” Derler. Bu zevatın akrabasından birisi hayır eylese sevinirler.”Allah sizden razı olsun, sizleri de Allah sevindirsin. Siz bizleri unutmadınız. Allah sizi iki cihanda aziz eylesin” deyip giderler. Şu kimseler ki, ölülerini hayır ile yad etmezler, ölülerinin ruhları da öylece beddua ederler. “ Allah’ü Teala sizleri mahrum etsin. Sizin bizi mahrum ettiğiniz gibi.” Deyip boyunları bükük mahzun olarak giderler. Bu haberin sahih olmasına delil olarak bu hadisi şerif-i gösterdiler:

“Adem oğlunun ameli, pazartesi ve perşembe günü Allah’ü Teala’ya arz olunur. Lakin sılayı-rahmi terk edenin ameli hayriyesini Allah kabul etmeyip, red eder. Yapılan hayrın peygamberlere ve babaya, anaya arz olunması Cuma günüdür.”

Ey insan oğlu ! Sonumuz ölümdür. Hayır ile anarsak, hayır ile anılırız. Dünyanın bekası yoktur.Mamurlar harap olsa gerektir. Düzenler bozulur, imaretler, saraylar yıkılır. Sevdiğiniz mallarınız sevmediklerinize kalır. Her gün bir Melek şöyle hitap ediyor, şöyle nida ediyor: “Doğum, ölmek için. Binalar yaptın, harap olmak için” Harap olacaktır, sonu ölüm ve harap olmaktır. Verilen nimetler harap olsa gerek. Mutilere sevap, asilere ikab vardır. Akıllı olan kimse, ahiretini yapar. Mümkün olduğu kadar kendini ve ehlini, evladını, etbaını Allah rızasında ve ebedi mülke yetiştirmeye çalışır. Ölüsünü, dirisini Hak’ka yarar amel ile memnun eder.

H İ K A Y E

İsa alyhisselam, bir kabre uğradı. Bu kabirden nur leman etmekte ve güzel kokular gelmekte idi. Allah’ü Teala’ya münacaat edip, bu kabir sahibinin dirilip kendisi ile konuşmasını istedi. O anda kabir ikiye şak oldu. İsa aleyhisselam gördü ki, bir zat oyturmuş, önünde Cennet sofrası, Cennet nimetleri yiyor. Bu mubarek kokunun bu nimetlerden geldiğini bildi ve kabir sahibine sordu: “Sen kimsin?” Kabir sahibi. “Ya ruhullah, sizi yahudi taifesi öldürmek murad ettiklerinde size kaçın diye haber veren kişiyim.” ”Peki bu nimete ne sebeple, hangi amelle nail oldun?” dediğinde “Bu nimet benim amelimle değil. Dünyada benim bir salih torunum var. Daima benim ruhum için sadaka ve hayır eder. İşte bunlar o sadakaların sevabıdır. Bu nimetleri, bu nurlar. O Allah’a muti, salih olan torunumun bana olan hediyesidir.” Dedi.

İsa aleyhisselam “Bize evladın faidesinden haber ver” dediğinde o kişi.”Ya ruhullah ! Siz ki dünyada nübüvvetle biliniyorsunuz. Biz de kabirde; dünyada salih evlat, ahfad iletefahur edip tanınırız. Bahusus, Cuma gecesi olunca, Allah’ü Teala o evladın sadakatından, istiğfar ve duasından Melek’lerle nurdan tabaklar içinde kabir ehline böyle nimetler ihsan olunur. Bu gelen nimetlerden dolayı bayramlar ederiz. Herkese evladının gönderdiği hayrı, sadakası miktarı, nimetler ihsan olunur. Oğlu olmayan, torunu bulunmayan mevtalar, yahud oğlu akrabası olup ta kendilerinden hayır hasanat alamayan mevtalar “Benim oğlum yok. Benim torunum yok. Beni hayır ile yad etmiyorlar diye mahzum olurlar.” Dedi.

Resulüllah “Bir kimse, her Cuma gecesi ana ve babasının kabrini ziyaret etse, (yani ikindiden sonra) onlara ihsan edenlerden sayılır.” (Beşaretini haber vermişlerdir.)

Şer’a şehrinde, ana baba kılınacak namaz bildirilmiş lakin ne sureler okunacağı yazılmamıştı. Ben fakir, burada bu vesile ile bazı ehlullahın eserlerinde, bu namazda ne okunacağını beyan ettiklerini bildiriyorum:

Cuma gecesi iki rekat namaz kılıp, bir rekatında bir Fatiha yani bir Elham suresi, bir Ayet-el-kürsi, bir İhlas, bir Rabbil-Felak suresi okunur.

İkinci rekatta ayni sureler okunup, selamdan sonra yirmi salavat verilir ve ana babanın ruhuna hediye edilir.

Yahut Resül Alyhisselamda rivayeten:

Bir kimse akşam ile yatsı namazı arasında iki rekat namaz kılıp her bir rekatında birer Fatiha, onbeş İhlası şerif okusa, selamdan sonra yirmi kere salavat getirse ve bu kıldığı namazın sevabını ana va babasının ruhlarına hediye eylese, muhakkak o kimse ana ve babasının hakkını eda etmiş, onlara ihsan etmiş olur. Bu namazı kılan kimseye Allah’ü Teala şehidler, derecesi veliler kerameti ihsan eder.

Sıratı geçerken sağında Cebrail (A.S), solunda İsrafil (A.S), önünde Melaikei kiram, istiğfar, tekbir, tehlil ve tahmidlerle Cennet’e idhal edip, İsmail ve İshak nebi civarında bir ak inciden kubbeye iletirler.

Vaideyn hakkında kılınacak ikinci namaz şudur ki;

Bir kimse Cuma gecesi, akşam ile yatsı namazı arasında iki rekat namaz kılıp her rekatta bir Fatiha, beş Ayet-el-kürsi, bir İhlas ve beşer defa Felak ve Nas surelerini okuyup her iki rekatta da aynı sureleri tekrar edip, namazdan selam verdikten sonra hasıl olan sevabı ana ve babasının ruhuna hibe etse, onların hakkını ödemiş olur.

Tabbi, hayatta iseler onlara ihsan şarttır. Hayatta iken, cehaletle onların kıymetini bilmeyip, hakkını eda edemeyip sonradan din ve diyanete vakıf olarak ana baba hakkını öğrenen ve lakin öldükleri için onlara olan evlatlık borcunu bu şekilde eda etmek isteyenler bu tertipdeki namazları kılmakla Allah’ü Teala Zülcelalin affına mahzar olurlar ve ana babasını razı etmiş olurlar.

- Ey aşıkı sadık. Cuma kılmak için bir Cuma’dan, bir Cuma’ya kadar yani yedi gün yol yürüsen ve namazı kılıp mescidden yedi günde evine dönebilsen bilsen yine de Cuma namazını terk etmemek gerekir. İşcine, uşağına emrinde çalışanlara Cuma kılmayı men etme ! Cuma vaktinde kaçırdığın alış veriş için üzülme. İşim geri kaldı diye mahzum olma, Ticaret için, keyfin için, tenbelliğinden dolayı Cuma’yı terk eyleme! Bu namazda sana verilen eciri, sevabı bir bilsen. Dünyalar dolusu altına bu zikri-ilahiyyeyi değişmezsin.

Cuma namazını kıldıktan sonra, Allah’ın rızasını ara. Allah’ı zikir et ki; felaha, necata eresin. Felaha ermek, Cennet’e girmektir. Necata ermek, narı-cahimden kurtulmaktır. İşçine, uşağına, hakkını terleri soğumadan ver. onların hakkını yerine getirmemezlik eyleme! İbadet ve taatlerine mani olma! Bir gün seni ağa yapan Allah, elinde malını emlakını alıp uşak da yapabilir. Ağır ağır kiralar yükleme. Bir gün elinden malın çıkar da kiracı olursun. Yetimlere yoksullara merhametli ol. Onların da anaları babaları var idi. Bir gün sen de ölüp, senin de çocukların yetim kalacaktır. Yoksullar hep yoksul değildir. bir zaman onlar da variyetli idiler. Belki bir gün sende yoksul olabilirsin. Hep bunlar dünyaya aittir. Bir de ahiret vardır. Buradaki yoksulluk fani, oradaki yoksulluk bakidir. İman ile göçmeyenler ebedi narda kalacaktır.

Rütbene güvenme. Ariyettir.(geri vermek üzere alınan, geçici.) soyunursun. Kasana dayanma,bekası yoktur. Elinden çıkabilir. Kasasına güvenip “Benimdir !” diyenlerin eline sadaka verdiğimiz oluyor.

Akşam zelil olan, sabah aziz; sabah aziz olan kimse, akşama zelil olmada. Karşına alıp konuşmaya tenezül etmediğin kişi, senin amirin olarak geldiği gibi, akşamdan zülmu ile korktuğun kişi, sabah zelil oluverir. Görenedir, görene. Köre nedir ? Köre ne ?

Daima Allah’tan kork ! Onun rızasını ara ! Resulünü çok sev ! İmanın kemali, onu her şeyinden fazla sevmektir. Cuma’nın Beş vakit namazın kıymetini bil !..

Resul Aleyhisselatu vesselem; Cuma günü hutbe irad etmek üzere minbere çıkıp, mübarek cemalini cemaate karşı döndürmüşlerdi. Ayak üstü durup beliğ bir hutbe irad buyuruyorlardı. O sırada, Şam’dan gelen bir kervan şehre yaklaşıyor ve şehre girdiğini bildirmek üzere defler vuruyor, önde bulunan bir adam da gelişlerini halka ilan ediyordu. Mescidde bulunanlardan, kervanın gelişini bu suretkle öğrenenler Resülullahın hutbesini bırakıp, kervanı karşılamaya koştular. Mescidde on iki kişi kalmıştı.

Allah Resulü buyurdu ki;

“Nefsim yed-i kudretinde olan Allah’a yemin ederim ki; Sizden eğer bu on iki kişi kalmasa idi, bu vadi ateş ile dolacaktı.”

Ey Cuma namazı kılmayanlar! İyi biliniz ki, Cumayı kılanlar olmasa bulunduğunuz beldeler belki ateşle dolabilir, helak olabilirdiniz. Bu köyü huy,bu tenbelliğinizin inkar ve itaatsizliğinizin cezasını görmeyeşinizi Allah’a itaatkar olan mü’minlere borçlusunuz. Nasıl ki, Resul Aleyhissalatü veselem ile birlikte diğer itaatsizler ceza görmediler ise, sizler de bu devirde Allah’ın ibadet ve taatine koşan sadıkların, salihlerin ve aşıkların yüzü suyu hürmetine bu dünya yüzünde azaptan kurtuluyorsunuz.

Evet; dikkat edin ! Bu dünya yüzünde böylece dünya azabından kurtulmuş oluyorsunuz. Ahiret aleminde böyle olmayacaktır. Zira Resulüllah (S.A.V) efendimizin şu sözleri ne kadar korkutucudur:

“Özürsüz olarak üç Cuma namazını kılmayan banden şefaat ummasın !”

Müminler! dikkat buyurunuz. Bu büyük bir tehdittir ve tehdit de beş vakit namazıedip te, özürsüz Cuma cemaatle kılınan Cuma namazına gelmeyenlere yapılan tehdittir. Beri tarafta beş vakit namazdan, hatta bayram, cenaze namazından bile bihaber olanların ne dereceye düşeceğini sizlerin iz’an ve irfanınıza terk rdiyorum.

Ey mümin kardeşim ! Cuma namazını kılmakta gayret gösterenlere yapılan şu müjdeye bakınız. Eba Bekir Sıddık Radiyallahu anh, efendimiz sallallahü aleyhi vesselemden şu müjdeyi vermektedir:

“Bir kimse Cuma günü, Cuma namazı için gusl etse, yani baştan aşağı yıkansa, temizlense. O kimsenin günahları örtülür. Mescide giderken, oraya varıncaya kadar her bir adımına yirmi sene ibadet etmiş sevabı verilir. Namazı kıldığı takdirde ona yüz sene ibadet etmiş sevabı ihsan buyrulur.

Nebi Aleyhisselam rivayet ettiler ki, Cebrail Alehisselam bena geldi, elinde beyaz bir ayna vardı. Sordum.

Bu nedir ya Cebrail?

Rabbim sana Cuma gününü bununla arz ve beyan etti. Cumayı da, sana ve senin ümmetine bayram kıldı.aynanınortasında bir nokta vardı. (Bu nokta nedir ?) diye sordum,

Cevaben bana dedi ki:

Yirmi dört saatte bir saat verdır ki, o saate edilen dua kabul olunur. İşte, bu nokta o saate işarettir. Cuma, günlerin efendisidir. Cumada bir saat vardır ki, o saate edilen dualar red olunmaz. O saatin ise, hatiplerin hutbe okuduğu vakit içersinde bulunduğu mükaşefe erbabı tarafından bildirilmiştir.

Hati minbere çıktığında, iki rekatlık farzdan selam verinceye kadar yapılacak alış veriş, ticaret haramdır. Bütün hafta alışveriş yapabilirsin. Lakin bu vakitte haramdır.

Peygamber Efendimiz (S.A.V) bir hadisi şeriflerinde şöyle buyurmuştur:

“Cumaya ilk giden kişi, Allah yolunda bir deve kurban etmiş gibi sevab kazanır. Ikinci giden kişi, Allah yolunda bir inek kurban etmiş gibi; Üçüncü giden ise, koyun kurban etmiş gibi; dördüncü olarak giden bir tavuk sadaka vermiş gibi. Beşinci olarak giden ise, bir yumurta sadaka etmiş gibi sevaba nail olur.”

Hatip minbere çıktığı vakit, mescid kapısında durup bu sevapları yazan Melaike kalemlerini ve defterlerini alıp minberin yanında toplanırlar ve hutbeyi dinlerler. Hatip minbere çıktıktan sonra gelenler ise yukardaki sevaplara erişemez. Resmen üzerine farz olan borcunu eda etmiş olur. Bu vakitte gelen zevatın aldığı ecri ise dersin başında beyan etmiştik.

Cuma namazı kılmak için yolu uzak olan yerlere gitmeye gayret et. Her bir adımı için verilen sevabı beyan ettik. Temiz elbise giy ! Fakat, yanlız üstünü başını temizlemekle kalma. Kalbini ve amelini de temizlemeye çok dikkat et, gayret göster. Hutbeyi dinlerken konuşma, hele hele hiç uyuma. Çünkü Cuma hutbesi, iki rekat namaz yerine kaimdir. Nasıl namazda konuşulmaz ve uyunmaz ise hutbe de böyledir.

Geç geldinse, ön tarafa geçeceğim diye ibadullahı eze eze ön safa geçmeye çalışma! Güzel koku sürün. Vaktin müsaitse i,şin yok ise, camiye erken gel ve geç çık. Fukaraya tasadduk et. O gün evine ve ailene hergünden fazla ikram ve ihsan eyle. Onlara güler yüz göster. Günahtan, mes’uliyetten çok kaçın. Zira, Cumaya hürmet eden nasıl pek büyük ecir ve sevaplar verilirse, ona hürmetsizlik eden kimselere de o derece azab verilir. Tıpkı, bir padişaha karşı kalkavukluk yapmaksızın hürmet gösteren kimse. O padişah tarafından ihsan ve ikram içersinde bırakılır ve padişaha karşı hürmetsizlik eden, edepsizlik yapan kişi de nasıl cezalandırılırsa bu da böyledir.

Sakın özürsüz Cuma namazını terk etme, münafıklardan olursun, zira Resul Aleyhisselam Efendimiz hadisi şeriflerinde:

“Bir kimse tebellikle üç Cumayı terk etse o kimsenin Allah kalbini mühürler.”

Diğer bir hadisi şerifte de:

“Özürsüz üç Cuma namazını terk eden münafıklardan yazılır diyorlar.”

Şerefi, izzeti, faidesi çok olan birşey, fesada uğrayınca o hepsinden kötü bir duruma düşer. Basit bir misal: Taze vaziyette iken içilen veya yenilen yumurta ne kadar faydalı ise, bayatlayan, fesada uğrayan, bozulan yumurta insanı zehirler.

Buna misal olarak Cumaya ne kadar hürmet ve tazim gösterirsen, o derece sevap alırsın. Ne kadar hürmetsizlik gösterirsen, o Cuma namazı senin helakına sebap olur. Safları düzgün tut. Sıklaştır. Yapıldığı vakit mükafatı büyük olan bir işin terkedildiği zaman cezası o nisbetle büyük olur.

Namazda saf olmak, yanlız namaz kılarken ki, sıraların düzgün olması demek değildir. safları iyi ve düzgün olması ile birlikte senin kalbinin de saf ve temiz olması demektir. Kötülükten kendini tathir etmendir.

“İstekıymü yerhamkümullah” istikamet ediniz ki, Allah size merhamet etsin kavli nesebinden murad, sadece namaz esnasında saf olmak değil; aynı zamanda kalbini de saf hale getirmeye murattır. Her işinde istikamet yani özü sözü doğru olmayı muradttır. Namazda safı düzeltip, saf’a istikamet verip; namaz haricinde kalbini kötülükten tasfiye, nefsini fenalıktan tezkiye etmeyen, işinde sözünde doğru olmayan yalancılık yapan, nerede kaldı ki, Allah’ın Rahmetine nail olabilir.

M Ü N A C A T

(D U A)

Ya Rabbi ! Bizi Cumanın şefaatine nail eyle ! O günde sana ibadet kılıp, senin rahnmetine erişen salihler zümresine bizi de dahil eyle ! Cuma günü bizim muradımızı ihsan eyle ! Muradımız senin rızandır. Bize daima rızai şerifine muafık ameller işlemeyi nasip eyle ! Belki kıldığımız bu Cuma namazı bizim son namazımızdır. Haftaya yetişemezsek, iman ile göçür. Salihlere ihlak eyle ! bizi zalimlere kul eyleme ! Kafire esir, namerde muhtaç, nefsimiz elinde zebun eyleme ! Cumanın şefaatine nail kıl. Şikayetinden emin eyle ! Sana hakkı ile ibadet edemedik, aczimizi itiraf ediyoruz. Kusur ile kıldığımız ibadetlerimizi red etme. Senin celal ve azametini lütfunu ve keremini bilemedik. Bilmemize de imkan yok. Verdiğin bu sınırlı akıl ile, senin nihayetsiz hikmetlerini nasıl idrak edebiliriz ? aczimizi bilmek, seni bilmektir. Affın ile nazar kıl, bizi mesrur et, sevindir.

Seni hakkı ile zikir edemedik. Bizi bu noksanımızla kabul et. Verdiğin sonsuz nimetlere şükür etmek mümkün mü ? Balığın denizde etrafını, her tarafını su kapladığı gibi, bizim etrafımızı da senin nimetlerin öylece sarıldığı halde, biz bunların bir katresine dahi şükr etmekten aciziz. Verdiğin nimetleri saymaktan da aciziz. Sana gecede, gündüzde, varlıkta ve darlıkta şükr ederiz.

Kıyamımız secdemiz sanadır. Seni, noksan sıfatlardan tenzih ederiz. Seni, tesbih ve taksid ederiz. Birsin, varsın, varlığına nihayet yok. Bizleri, doğru yoldan ayırma ! sıratı mustakıym olan İslam dininde sabit-kadem eyle ! Bizleri, hışım ettiğin ve gazabına uğrattığın kimselerden eyleme ! Bizler asiyiz günahkarız ama, senin sevgili Muhammed’inin ümmetiyiz. Merhametinden ümidimizi kesmedik. Divanına geldik. Bizi boş çevirme ! Bizi kapından kovma. Rahmetinden ümidimizi kesmediğimiz gibi bu ümitten de ayrılmıyoruz. Bize Rahmetinle tecelli et. Sıhhat nimetini, iman devletini üzerimizden kaldırma !.

Bizi, nefsi ile uğraşıp, seni unutanlardan eyleme ! Azabından korkarız. Rahmetini ümid ederiz. Sen O Allah’sın ki, bir kez Allah diyeni af edersin. Biz seni her gün anıyoruz.şanına layık mıdır ki, bizleri af etmeyesin ? Azap edersen senin kullarınız. Af edersen ilahımız, melceimiz, (sığınılacak yer, kutulacak yer.) sensin. Sen günahları af edicisin.

İlahi ! Bizlere hışm etme. Bizi asilere katma. Cehennem narına atma. Sen bizleri kapından kovarsan, biz hangi kapıya iltica eder, nereye sığınabiliriz ? Bize gazap edersen, bizi senin gazabından kim kurtara bilir ? Bize ikram edersen, bu ikramına kim mani olabilir ? Ya Hannan ! Ya Mennan ! Ya Deyyan ! Ya Sübhan ! Ya Kadimel-Gufran ve Ya Kadimel-İhsan ! Bize lütfun ile muamele eyle ! Bütün hayırlı işlerimizde bizlere kolaylık ihsan eyle ! Bizi kibir, gurur, ucub ve riyadan beri eyle ! Bize kendimizi küçük göster. Kahrından necat ver. Bizi zalimlere ezdirme ! Nefsimize zebun etme. Gönlümüzü pak, anlımızı ak eyle. Kalplerimizi nuru Kur’an ile pürnur, dillerimizi tevhid ile süsle. Ya Rab ! İsmimizi defteri İslamdan silme, cisimlerimizi tebdil etme. İmandan sonra küfre, hidayetten sonra delalete, nurdan zulmete bizleri itme ! Yoktuk, var ettin. Zelil idik, aziz ettin. Bizi şekli insana bürüdün. Çıplaktık giydirdin. Açtık, doyurdun. Cahil idik, ilim verdin. Kendine kul, Habibine ümmet eyledin. Bizi kulluğunda kaim, dininde daim eyle ! şeklimizi insan yarattığın gibi, batınımızı da insan eyle ! Bizi affınla şad eyle !

Bu yazdığımız risaleyi şerifeyi indi-ilahide ve indi Resülde makbul eyle ! Tesirini halk eyle ! Okuyup, amil olan kullarını hesapsız olarak Cennet’ine kabul eyle ! Bizi duadan unutmayanları, iki cihanda habibinin nigahı iltifatına nail eyle ! Bu dersimizden Resulüllahı haberdar eyleyip, ruhu Resulüllahı bizden hoşnut ve razı eyle !..

Bi- hürmeti seyyidil mürselin ve bi- hürmeti al-i aba ve bi-hürmeti la ilahe illallah. Taha ve Yasin velhamdü-lillahi Rabbil Alemin.

Sübhane rabbike rabbil izzeti amma yasifun ve selamün elel mürselin vel hamdü lillahi rabbil alemin.

Rızaen lillah ve rızaen li resülillah ve rızaen li ricalillah.

El Fatiha...


Eser: KISSALAR

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

KISSALAR

MollaCami.Com