Kitaplar | Yazarlar | İlmihal | Sohbetler | Hutbeler

16. ARSLAN İLE ÂBİD ÇAKAL BABI

Hükümdar Debşelim, Filozof Beydebâ'ya dedi ki:

— Bu hikâyeyi de dinledim. Şimdi suçsuz yere cezalandırdığı, sebebsiz yere huzurundan uzaklaştırdığı adamın gönlünü almak isteyen hükümdarın hikâyesini anlat.

Filozof Beydebâ aldı sözü:

— Hükümdar, suçlu yahut suçsuz, mazlum yahut müstehak; kime ceza vermişse gerektiğinde mutlaka çağırabilmeli onu! Evvelce cezalandırdığı bir adama yeri geldikte müracaat edemiyorsa o hükümdarın işi zor demektir. Siyâset işini çıkmaza sokar bu tavrıyla...

Kaliteli hükümdar, ceza vukuatı geçirmiş tecrübeli adamların durumunu araştırır ve onlardan istifâde etmeyibilir. Dirayetli ve mûtemed hükümdar onlara niye başvurmasın ki?

Devlet dediğin sistem sağlam fikirli, kaliteli adamlarla idare edilir. Vezirler ve müsteşarlarla kurulacak ilişki sevgi ve iyi niyet temelleri üzerine inşâ edilir; lâkin sevgi ve iyi niyeti ancak görüş sahibi, asil ruhlu kaliteli insanlar hakeder! Hükümdarın işleri çoktur; bir sürü yardımcıya, tahsildara, memura ihtiyacı vardır. Oysa bu tür görevleri yüklenecek adaylar arasında samimiyet, iffet ve hak yemekten sakınma ölçülerini taşıyanlar öyle azdır ki! Bu mevzuda en iyi misal arslan ile çakalın hikâyesidir.

Hükümdar merakla sordu:

— Anlat bakalım, neymiş bu hikâye?

Filozof anlatmaya başladı:

— Bir mağarada yaşayan çakal gayet zâhidâne bir hayat sürermiş. Dişi çakallar, kurtlar, ve tilkilerle beraber gezmesine rağmen, onların yaptıklarını yapmaz, kan dökmez, et yemez, hiç kimseye saldırmaz ve asla zulme yanaşmazmış.

Çevresindeki yırtıcılar ona muhalefet ederek demişler ki:

— Senin takip ettiğin bu usûlden, yaşadığın zühd halinden memnun değiliz. Kaldı ki zabitlik sana zerrece fayda vermedi! Senin tabiatına yaraşan bizimle beraber koşmak, içimizden biri gibi davranmaktır; başka biri olmaya gücün yetmez senin... Söylesene kan içmek ve et yemekten alıkoyan nedir seni?

Çakal cevap verdi:

— Ben kendim günah işlemedikçe sizinle beraber olmak günaha sokmaz beni! Zîrâ günah mekana ve arkadaşa bağlı değildir: keyfiyet ve yapılan işle bağlantılıdır. İyi yerde oturanın işi iyi, kötü yerde bulunanın işi de kötü olsaydı zahidi inziva köşesinde, mihrabında öldüren adam günahkâr olmaz, onu ancak savaş meydanında öldüren günahkâr olurdu. Ben ancak maddî varlığımla sizin yanınızdayım. Kalbim ve amellerim size arkadaşlık etmiyor. Zîrâ amellerin neticelerini düşünen biriyim ben, bu yüzden zahitçe yaşıyorum ya!

Bu açıklamayı yapan çakal zâhitliğinden tâviz vermedi. İbâdet, dünyaya değer vermezlik ve efendilikle ün saldı. Onun şöhreti bölge hükümdarı olan arslana erişti. Arslan bu çakalın hak yemekten sakınırlık, ruh asaleti, ve güvenirlik gibi yüksek vasıflara sahip olduğunu duyunca derhal bir adam saldı, gelsin, çıksın diye huzuruna. Çakal geldikte uzun ve tatlı bir sohbet oldu aralarında. Çakalı seven arslan bir kaç gün sonra ona sarayında ikamet etme teklifinde bulundu. Arslan diyordu ki:

— Senin de bildiğin gibi memurlarım çoktur benim, epey yardımcım vardır ama yine de adama ihtiyacım oluyor. Senin dürüst ve hak yemez biri olduğuna dâir haber ulaştı bana. Bu yüzden seni beğendim... Seni mühim bir vazifeye tâyin edeceğim: yüksek bir mevkî sahibi olacak, asil adamları arasında yerini alacaksın...

Çakal dedi ki:

— Hükümdarların mühim vazifeler ve memuriyetler için özel yardımcılar seçmesi gayet tabidir. Ancak hiç kimseyi zorlamamalıdırlar bu tür tâyinler için.... Zîrâ zorla vazife ye getirilen adam kendini işine veremez. Ben hükümdarımızın lütfettiği vazifeyi deruhde etmenin ağırlığı altında ezilmek istemiyorum... Kaldı ki bu tür işlerde hiç tecrübem yoktur, sultanla ve saltanat işleriyle münâsebetim olmadı şimdiye değin. Siz güçlü kuvvetli yırtıcı hayvanların sultanısınız; nezdinizde asalet, kudret ve ihtiras vasıflarına sahip nice vahşî hayvan vardır. Onlar sultanımızı iyi bilirler ve bahsettiğiniz türden vazifeler alma ihtirasıyla yanarlar. İşte bunları görevlendirirseniz size yetecekler ve sahip oldukları makamlardan ötürü de saadete garkolacaklardır...

Hükümdar derhal itiraz etti:

— Bırak bu laflan! Sana mutlaka vazife vereceğim, mesuliyetten kaçamazsın!

Çakal cevap verdi:

— Sultana iki tip hizmet eder: ben ne o ne de bu tipten olabilirim! Ya iki yüzlü yağcı, aşağılık bir herif ki emellerine ulaşır ve yağcılık yaparak suçlarını örter; yahut kimsenin haset etmeyeceği bir ahmak ki "başüstüne!" der sultanın her enirine...

Gelelim dosdoğru, namuslu bir şeklide hükümdara hizmet etmek isteyen; ikiyüzlülük yapmayan adama... Eğer bu hal üzere devam ederse hayâtını kurtarması zordur. Hükümdarın azılı düşmanı da cephe alır ona, can dostu da! Hükümdarın yakın dostları bu yeni görevliyi kıskanır, onun yerine geçmek ister. Sultanını düşmanı ise böyle kaliteli ve iyi ahlaklı bir görevlinin sultana yardım edeceğini ve saltanatının devamına vesîle olacağını bildiği için dişlerini gıcırdatır...

Eh dostuyla düşmanıyla bu iki zümre, iyi ahlaklı görevliye cephe alınca elbet kendim boğazına kadar belâya gömülmüş bulur o!

Hükümdar arslan itiraz etti:

— Seninle beraber vazife yapanların haksızlığı ve kıskançlığı mevzuunu dert etme! Sen benim yanımdasın: Senin yapacaklarına ben kefil olur, onları engellerim! Ayrıca samimiyetinden ve hizmetinden ötürü mükâfaatlandırım seni, gayretinin karşılığı olarak makamını yükseltirim....

Çakal aldı sözü:

— Eğer zât-ı âlileri bana hakîkaten iyilik yapmak istiyorsa halk arasında huzurlu, gayet sakin, kederden uzak hayâtımı yaşayayım diye serbest bıraksın beni; su ve ottan müteşekkil gıdama razı olurum! Zîrâ iyi bilirim ki sıradan birinin ömrü boyunca göremeyeceği eza ve endişe sultanın civarında görev alan adama bir anda gelir! Huzur dolu az rızık, kısa hayat elbet daha iyidir korku ve ıstırapla dolu bol rızık, uzun hayattan!

Hükümdar arslan:

— Tamam, ne demek istediğini anladım! Ama senin suratında ve kelimelerinde gördüğüm kuşku ve korkuya son ver! Bu siyâset işimde mutlaka senden faydalanmalıyım, başka yolu yok bunun!

Çakal cevap verdi:

— Eğer hükümdar hazretleri ille de beni yanına almak istiyorsa şu konuda kesin söz istiyorum: benim üstümde görev yapan biri, mevkiinin gitmesinden endişe ederek hükümdarı bana kışkırtsa yahut benden aşağıda olan biri makamımı elimden almak için iftiralar atarsa hükümdarım asla acele etmemeli, kendisine arzolunan iddiaları araştırmalıdır. İşte zât-ı âlîlerinden taleb ettiğim ahit budur, sonra dilediğini yapsın... Eğer ona kalbim mutmain olarak îtimâd edersem, paçaları sıvar tüm gücümle ona yardım ederim; bana verdiği görevi samimiyet ve gayretim sayesinde en güzel şekilde deruhde ederim. O benim aleyhimde bir intiba edinmesin diye kılı kırk yarar, çok çalışırım!

Hükümdar sözün burasında hemen atıldı:

— Tamamdır! Senin için bu buyruğum ahittir! Daha da ilerisi var...

Böylece hükümdar, çakalı hazînelerin baş görevlisi yaptı. Diğer dost ve yakınlarından çok ona ilgi gösterdi, onun maaşını artırdı. Lâkin arslanın çevresindekiler çakalın yükselişini hazmedemediler; bu işe canları sıkıldı, sinirli sinirli konuştular onun hakkında. Nihayet birleştiler tuzak kurmak için, arslanı çakala karşı kışkırtmak hususunda anlaştılar....

Bir gün arslan çakala beğendiği cinsten et vermiş: o parçayı mutlaka muhafaza etmesini, sonradan huzuruna çıkarılmak üzere ambarın en mutena ve korunaklı kısmına kaldırılmasını emretmişti...

Bu haberi alan komplocular derhal harekete geçtiler, eti oradan aldılar, çakalın odasına taşıyıp bir kenara sakladılar. Anlaşmalarına göre huzurda et mevzu edilirse çakalı yalanlayacaklardı! Ertesi gün arslan eti isteyince çakal ambara indi ve eti yerinde bulamayınca epey aradı. Çakal, kendisine komplo hazırlayanlardan habersizdi. Ötekiler geldiler, huzurda yerlerini aldılar. Hükümdar eti sordu çakala ve sesini yükselterek baskı yaptı. Divandakiler bakıştılar, içlerinden biri gayet efendi ve samîmi bir hizmetkâr edasıyla söze girdi:

— Biliyoruz, bazdan zarar görse de biz hükümdarımıza faydalı ve zararlı şeyleri bildirmek zorundayız... Bize ulaşan istihbarata göre et, çakalın evindeymiş!

Bir diğeri şöyle dedi:

— Vallahi kişinin kalbini bilmek imkansızdır! Ancak siz bunu araştırırsanız sonuca ulaşır, çakalın evinde bulursunuz! Onun beceriksizliği ve hıyaneti ile ilgili hususları biz herkesten evvel doğrulamak durumundayız!

Başka biri aldı sözü:

— Eğer bu iddia doğru ise yalnız hıyanetle karşı karşıya değiliz demektir, ortada nankörlük ve hükümdara karşı apaçık cüret var!

Bir diğeri:

— Bakınız iddia sahiplerine diyorum: siz âdil ve fazilet sahibi memurlarsınız. Sizleri yalanlayacak değilim. Lâkin durumun açıklık kazanması, hükümdarımızın derhal bir tahkikat komisyonu kurması ve çakalın evine göndermesiyle mümkündür.

Başka biri ekledi:

— Hükümdarımız onun evini aratacaksa acele etmelidir. Zîrâ onun özel adanılan ve câsusları dört dönüyor sarayda ve sokaklarda! Divanda bu tür konuşmalar olmuş; nihayet arslan, tesiri altına girmiş bu iddiaların... Çakalın getirilmesini emretmiş ve çakal huzura çıktıkta derhal sorguya çekmiş onu:

— Korumanı emrettiğim et nerede?

— Efendimiz, inanın o eti size hazırlasın diye aşçıbaşına verdim!

Hükümdar aşçıbaşım çağırıp sormuş eti... Ama bu herif de çakala komplo hazırlayanlardanmış, arslana demiş ki:

— Bu adam bana bir şey vermedi!

Hükümdar güvenilir bir adam göndermiş çakalın evine. Adam evde bulduğu eti arslana getirmiş. Bu komplonun son kısmında kurt söz almış; gerçek kesin olarak belirinceye dek konuşmayan vakur, ağır başlı biri gibi göstermiş kendim ve demiş ki:

— Hükümdarımız! Sizin nezdinizde de çakalın hâin olduğu gün gibi açık oldu herhalde! Onu affetmeyiniz! Zât-ı âlîleri onu affederlerse hiç bir hâinin hıyanetini, hiçbir suçlunun suçunu öğrenemeyecektir bir daha!

Böylece hükümdar emretti, çakal huzurdan çıkarılsın ve gözlem altına alınsın diye. Daha sonra mecliste bulunanlardan biri dedi ki:

— Hükümdarımız aslında basiretli ve işbilir bir pâdişâhtır. Nasıl oldu da yanıbaşında görev yapan çakalın yalanı ve hıyanetini bu kadar zaman anlayamadı? Ben bu hâinin kesin kanıtlardan sonra dahi hükümdarımız tarafında affedilmesine şaşarım doğrusu!

Bunca yönlendirme ve karalama kampanyasına rağmen arslan çakala elçi gönderdi, özür diliyordu ondan... Lâkin elçi kendi yazdığı düzmece bir mektupla geri döndü; "bu, çakalın cevabı!" diyerek. Mektupta yazılanlar arslanı yine kızdırdı ve çakalın öldürülmesini istedi arslan... Bu arada hâdiseleri başından beri takibeden anne arslan, oğlunun acele ettiğini düşünerek derhal adam soktu araya; infaz memurları îdâmı geciktirdiler!

Anne arslan oğluna dedi ki:

— Yavrum! Çakalı neye dayanarak öldürüyorsun? Arslan bildik hikâyeyi anlatınca annesi cevap verdi:

— Yavrum! Acele ettin... Akıllı ve basiretli kişi kendini acelenin yularına teslim etmeyip tedbirli davranarak pişmanlıktan kurtulur. Aceleci adam, dirayetsizliğinden ötürü dâima pişmanlık meyveleri devşirir. Hele hele hükümdarlar tedbir ve teenni mevzuunda herkesten daha hassas olmalı dırlar, en çok onlara lâzım tedbir ve teenni ile hareket etmek!

Kadın kocasıyla, çocuk ebeveyni ile, öğrenci kocasıyla, asker kumandanıyla, âbid diniyle, halk hükümdarıyla, hükümdar Allah korkusuyla, takva akılla, akıl tedbirle kıvamını bulur; bir bütün oluşturur. Bu saydığımız şeylerin başında basiret vardır. Hükümdarın basiretli olması, hizmetine aldığı adamları iyi tanıyarak herbirine hak ettiği mevkîyi vermesi ve bunların birbirleri hakkındaki ithamlarını dikkatli tâkibetmesi demektir. Zira vüzerâ ve müsteşar tayfası birbirlerini yemek isteyenlerle doludur!

Sen evvelce çakalı gördün, denedin: onun akıllı güvenilir ve şahsiyet sahibini olduğunu anladın. Onu övüyordun dâima, ondan razıydın. Bir hükümdar, görevlendirdiği memuru bu kadar övdükten ve iyi tanıdıktan sonra asla hâin gibi görmemeli onu! Böyle davranmak hükümdara yakışmaz. Kaldı ki şu saraya geldiği günden beri çakalın hıyanetine değil namus ve samimiyetine tanık oldun! Bir tabak et için böyle değerli bir memuru helak etmek, hükümdar kısmının yapacağı işlerden değildir. Şimdi çakalın durumunu yeniden araştırmalısın! Hiçbir zaman et yememiş zâhid bir çakal, nasıl oluyor da senin emânetini yiyor? Bunları iyi düşün, belki çakalın hasımları çevirdi bu entrikayı: eti onlar götürüp sakladı çakalın evine! Kuşku yok, çaylağın pençesinde bir tutam et olsa diğer kuşlar onun başına üşüşür; bir köpekte kemik varsa diğer köpekler onun başına toplanırlar...

Çakal bu güne kadar dâima sana yardım etmiş, sana dokunması muhtemel zararları defetmek için çok çaba göstermiş, bu hususta eziyet çekmiş ve senden hiçbir sırrını saklamamıştır.

Arslanın annesi bu öğütleri vermekteyken güvenilir adamlarından biri çıktı huzura ve çakalın suçsuzluğunun kesinleştiğini bildirdi... Bu habere çok sevinen anne tekrar oğluna dönerek dedi ki:

— Madem ki çakal suçsuz bulundu hükümdar derhal ispiyoncuların önünü kesmeli, hattâ bir daha böyle bir iftiraya başvurmamaları için suçluları cezâlandırmalıdır. Akıllı adam, iyiliğe karşı nankörlük eden; zulme teşebbüs eden; hayırdan yüz çeviren ve âhirete iman etme(diği için münafıklığa başvuran) hâinlere yüz vermez. Böyle aşağılık adamlar, suçlarının cezalarını hemen görmelidirler. Sen şimdi çabuk kızmanın, tehevvür ile hatâya düşmenin ne olduğunu öğrendin. Azıcık şeyden ötürü kızıp küplere binen adam, kırdığı kalbi -ne kadar şey feda ederse etsin-bir daha onaramaz! Senin çakala gidip, gönlünü alman lazım. Ona yaptığın haksızlık, derinlere inerek nefrete dönüşmemeli ve eski dostluğunuzun yerine kaim olmamalıdır!

Ne olursa olsun, hiç bir zaman terk edilmemeleri gereken kişiler vardır: iyi ahlaklılık, asil ruhluluk, ahde vefa göstermek, kadir kıymet bilirlik, halka karşı sevgiyle davranmak, kıskançlıktan uzak olmak, eziyete ve zulme yanaşmamak, ne denli ağır bir yükün altına girseler de dostların külfetlerine ortak olmak gibi vasıflarla tanınan kişiler asla terkedilmez!

Hemen terkedilmesi gerekene gelince: saldırganlık, huysuzluk, ahde vefa göstermemek nankörlük, merhamet ve Allah korkusundan ıraklık gibi vasıflara sahip olan kişi; işte böyle bir adamı hemen terketmelidir! Sen çakalı tanıdın, denedin, onunla yeniden dost olmak yakışır sana! Bu faydalı öğütlerden sonra arslan çakalı yanına davet etti, yaptığı haksızlıktan dolayı özür diledi, ihsanlar vaat etti ona ve dedi ki:

— Özür diliyorum ve seni tekrar eski makamına getiriyorum.

Çakal cevap verdi:

— En hayırsız dost kendi menfaati için arkadaşına zarar vermekten çekinmeyen, onu kendisi gibi görmeyen yahut başkalarına haksızlık yaparak onu hoşnut etmeye çalışandır. Böyle hayırsız, kalitesiz adamlar her yerde bol bol mevcuttur.

Evet, hükümdarımız bana karşı malum hikâyede menfî bir tavır aldı. Artık kendisine eskisi gibi îtimad etmediğimi söylersem bana içerlemesin... Onunla beraber olmak, yanında çalışmak doğru değil benim için. Zîrâ hükümdarlar ağır ceza verdikleri birini ne yanlarına almalı, ne de tamamen koymalıdırlar! Zîrâ devlete hizmet etmiş makam sahibi biri azledildikte, bir daha görev almasa bile hürmet görmeli, ikramdan mahrum bırakılmamalıdır. Arslan onun infial halinde kırgın bir kalple mırıldandığı sözlere kulak asmadı ve îtiraz etti:

— Senin ahlâkını gördüm, şahsiyetinle ilgili nice tecrübeden sonra! Emin, vefakâr ve dürüst biri olduğunu anladım. Beni sana karşı kışkırtmak isteyenlerin tuzaklarını gördüm, yalanlarına tanık oldum. Sen benim asil ruhlu yüce dostlarımdansın! Bir tek iyilik dahi yüce insanın kalbinde derin bir tesir bırakır, pek çok kötülüğü unutmasına yol açar. Biz yine eskisi gibi sana güveniyoruz, sen de bize güven artık... Bu bizim için de senin için de hayırlı olur, hep beraber seviniriz!

Hükümdarı sakince dinleyen çakal, kısa bir aradan sonra eski vazifesine dönmeyi kabul etti. Hükümdar ona daha fazla ihsan yaptı, hürmette kusur etmedi. Günler onun lehine işledi, hükümdarın en sevdiği adamlardan biri oldu.


Eserin yazarı: Beydebâ -İbnü'l-Mukaffa Eser: KELİLE VE DİMNE

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

KELİLE VE DİMNE

MollaCami.Com