Kitaplar | Yazarlar | İlmihal | Sohbetler | Hutbeler

14. TARLA FARESİ İLE KEDİ BABI

Hükümdar Debşelim, filozof Beydebâ'ya dedi ki:

— Bu hikâyeyi dinledim. Şimdi anlat bana, yığın yığın hasım tarafindan kuşatılarak mutlak bir helakle karşı karşıya olduğunu anlayınca bir kısım düşmanını kendine dost edip çıkış yolu arayan adamın hikâyesini... Bu adam kaygılardan kurtulmuş, canını kurtarmış ve evvelce anlaştığı bazı düşmanlara vefakâr davranmıştır...

Beydebâ aldı sözü:

— Ne dostluk ne düşmanlık, asla sabit kalmaz; aynı hal üzere dâim değildir. An gelir dostluk nefrete, husûmet sevgiyi dönüşür... Bu mevzuda öyle çok misal var ki! Akıllı ve basiretli kişi derhal tedbirini alır. Duruma göre nasıl hareket edeceğini bilir. Düşmandan gelene metanetle karşı koyar, dosttan gelene nezâket ve ihsanla mukabele eder.

Akıllı adam gerektiğinde eski düşmanından yardım isteyebilir. Evvelce ona karşı beslediği itimatsızlık hissi, asla basiretini kapamaz. Uyanık kişi korktuğu bir felâketi defetmek için düşmanından da faydalanmasını bilendir. Yeter ki ihtiyatlı, soğukkanlı davransın. Mutlaka amacına erişir.

Bunun misâli ortak bir tehlike karşısında birbirleriyle anlaşarak parçayı kurtaran fare ile kedi hikâyesidir. Hükümdar sordu:

— Bu hikâye nasıl?

Beydebâ başladı anlatmaya:

— Anlatırlar ki muazzam bir ağaç kovuğunda Rûmi adlı bir kedi yaşarmış. Yakında bir fare yuvası varmış Feridun adlı fareye ait...

Avcılar o mıntıkaya sık sık gelir vahşî hayvan ve kuş avlarlarmış... Bir gün bir avcı mûtad veçhile oraya geliyor, Rûmi'nin yuvasına yakın bir yere kuruyor tuzağını! Rûmi düşüyor tuzağa. Fare Feridun o sırada her zamanki korkusuyla; "Rûmi beni yakalayabilir," diyerek yiyecek aramaya çıkmış. Orada gezinirken kediyi tuzakta görünce sevinmiş, "Oh be, hasmımdan kurtuldum!" demiş ama arkasına dönüp ortalığı kolaçan edince geride onu kapmaya hazır bir gelincik ve ağacın tepesinde gözleriyle onu takip eden bir baykuş görmüş. Şaşırıp kalmış farecik: Geriye kaçsa gelincik, ileriye gitse kedi, sağa sola hareket etse baykuş kapacak onu! Kendi kendine mırıldanmış: "İşte her yanımdan felâketlerle kuşatıldım. Üzerimde ağır bir yük var, hayâtımı sürdürecek gıdayı bulmalıyım. Ama belâlarla çevriliyim... Şükür Rabbime, aklımı kaybetmiş değilim. Şimdi soğukkanlı davranmalı, dehşete düşüp yanlış işler yapmamalıyım; elim-ayağım birbirine dolaşmadan bir çözüm bulmalıyım. Basiretli kişi doğru düşündüğü, etraflıca plan yaptığı zaman fazla kaygılanmaz, asla zekâsını kullanmazlık edemez. Akıl, dibine ulaşılmaz bir umman gibidir. Belâ, basiretli adamın tüm çabalarını yok edemez, dolayısıyla onu mahvedemez! Ancak şu da bilinmeli:

Ümidin gerçekleşeceğine dâir özgüven ve inanç, asla onu şımartmamak, sarhoş etmemelidir. Etrafımı süzüyorum ve görüyorum ki bu vartayı ancak kediyle anlaşarak atlatabilirim. Zîrâ onun başına gelmiş musibet, aynen veya benzeri bir şekilde benim başıma gelebilir. O benim sözlerimi dinler, tâ içimden gelen ifâdelerime kulak verir ve ona yardım edebileceğime inanırsa beraber kurtulma şansımız vardır." Bu uzun süren iç hesaplaşmadan sonra fare kediye yaklaşarak dedi ki:

— Nasılsın?

Kedi:

— Nasıl olacak! Tam senin arzu ettiğin gibi boğazıma kadar belâya gömülmüşüm!

Fare:

— Hayır, hayır öyle konuşma. Ben de senin gibi dardayım şu an! Kafamda bulduğum çâre ikimizi birden kurtaracak, başka yol bulamıyorum! Sözlerimde yalan yok: hile yok; işte gelincik senin ardında pusu kurmuş bana, yukarda baykuş iştahla murakabe ediyor beni! Her ikisi de bizim düşmanlarımız değil mi? Eğer bana söz verirsen tuzağının iplerini dişlerimle kemirir ve seni kurtarırım. Böylece ikimiz birbirimizi kurtarmış oluruz. Denizdeki gemi ile yolcular arasındaki ilişki de buna benzer. Onlar gemiyle kurtulur, gemi de onların tedbiri sayesinde batmaktan kurtulur... Kedi fareyi dinledi, doğru ve samîmi davrandığına inanınca dedi ki:

— Doğru söylüyorsun! Ben de ikimizin yardımlaşarak beraber kurtulacağı bir plan üzerinde kafa yoruyordum. Eğer hedefe erişirsen yaşadıkça müteşekkir kalacağım sana.

Fare cevap verdi:

— Ben sana yaklaşarak bir ip hâriç tüm ağı kemireceğim. Eh, ne olur ne olmaz, senden gelecek tehlikeye karşı tek ipi bırakmam normaldir... Hayâtımı sağlama almalıyım. Böylece fare ipleri kemirmeye başladı. Baykuş ve gelincik ise farenin kediye yaklaştığım görünce ümitlerini kestiler, çekip gittiler. Fare ip kemirme işini ağırdan alınca kedi dedi ki:

— Niçin ipleri gayretli bir şekilde kesmiyorsun? Eğer kendi amacına eriştiğin için sözünden caymış ve benim işimi askıya almışsan, iyi ve kaliteli kişilerin tavrı değildir bu! İyi olan, asla dostunun işini savsaklamaz. Dostluğumuzun faydasını açıkça gördün, sana yaradı yâni... Şimdi beni mükâfaatlandırmalı ve eski düşmanlığı tamamen kafandan atabilmelisin!

Yaptığımız anlaşma eski husûmeti unutturmalıdır. Kaldı ki vefakârlığın meyvesi fazilettir, hıyanetin akıbeti ise pek elim bir azaptır! İyi kişi, gördüğü iyiliğe teşekkür etmeyi bilir; kin tutmaz. Gördüğü bir güzel davranış bir çok kötülüğü unutturur ona! Eskiler derler ki: "En kısa zamanda gelen ceza, hainliğe verilen cezadır. Kim kendisine yalvaranı affetmezse haksızlık etmiş olur." Fare cevap verdi:

— Dost iki türlüdür: Bir hedef peşinde olan ve mecbur kalan... Her ikisi de belirli bir faydanın temini için o konumdadırlar ve kendilerine bir zarara dokunmaması için azamî gayret sarfederler. Bir hedefi olan, dâima istekli davranan kişiye güvenilir. Mecburen dostluk makamını işgal edene gelince ona bâzan güvenilir. Bâzan da mesafeli bakılır, geri durulur ondan... Akıllı kişi endişelendiği şeyleri gidermek için ondan faydalanır: ihtiyaçlarım "rehin" alır. Burada kurulan dostluk bağı, peşin menfaat ve umulana kavuşmak içindir.

Ben elbet verdiğim sözü tutacağım sana karşı! Ama senden sakındığım da bir gerçektir. Zîrâ seninle ittifak etmemize yolaçan "ölüm korkusu," seni serbest bırakırken de beni sımsıkı sarmaktadır! Tehlikenin bu sefer senden gelmeyeceği ne malum? Kuşkusuz her işin bir zamanı var. Zamanında olmayan işten tat alınmaz! Evet ben senin tüm iplerini kemireceğim ancak bir tek düğüm bırakacağım, onunla rehin tutacağım seni... Artık benimle uğraşacak vaktin olmadığını gördüğüm zaman kopartacağım onu! Ve fare kedinin iplerini kesmeye devam etti. Birden avcı geldi, kedi bağırdı:

—İşte, şimdi evet şimdi iplerimi tamamen kesme konusundaki samimiyetin ortaya çıkmalı! Kopar hepsini! Fare de zaten kemirme işinin sonuna gelmişti. Son ipi de kopardıkta avcıyla burun buruna kalan kedi ağaca ancak tırmanabilmişti. Fare hemen bir yarığa sinmişti. Avcı hüsrana uğramış, paramparça tuzağını alarak melul mahzun çekip gitmişti.

Sonra fare ortaya çıktı, kediyi uzaktan uzaktan süzdü, ona pek de yaklaşmak istemedi. Kedi durur mu sesleniverdi fareye:

— Ey Yüce dost! Sen benim nezdimde imtihanı kazanmış mûtemed birisin! Yaptığın iyiliği, daha güzeli ile karşılayacağım; niye benden sakınıyorsun? Haydi, bitirme dostluğumuzu! Kardeşliğe son veren elbet mahrum kalır dostluğun en güzel meyvelerinden! Muhatabı da ondan ümit keser, tüm dostlar dağılır çevresinden! Senin iyiliğini asla unutmayacağım. Sen, benden de benim dostlarımdan da mükâfaat istemeye lâyıksın! Korkma, zararım dokunmaz! Neyim varsa esirgemen senden, yağmur gibi yağdırırım sana!

Kedi bu samimî sözlerinden sonra fareyi inandırmak için çeşitli kanıtlar ileri sürdü, yeminler etti.

Fare aldı sözü:

— Nice arkadaşlıklar vardır sımsıkı gözükür uzaktan bakana. Ama içyüzü kindir, düşmanlıktır. Ve böylesi inan, açık düşmanlıktan daha beter! Bundan kaçınmayan kişi, azgın filin dişinde uyuya kalmış iken ansızın kendini yerde bulan ve ayaklar altında ezilen adama benzer.

Dosta niçin "dost" denilir? Faydası umulur da ondan! Düşmana'da zararından endişe edildiği için düşman denilir. Akıllı kişi düşmandan yararlanacağı zaman dost olur ona! Dostunun zarar vermesinden endişe ediyorsa sert davranır, düşman kesilir ona! İyi bak, buzağılar sütten faydalanmak için nasıl dört dönerler analarının çevresinde; oysa sütten kesildiklerinde hiçbirini göremezsin analarının yanında.

Bazen kişi dostuyla alış verişini keser ve kendisine zarar vereceğinden endişe etmez. Zîrâ aralarında evvelce de köklü bir düşmanlık yoktur. Ama iki kişi arasına ciddî bir husûmet var iken bir ihtiyaçtan, menfaaten ötürü dostluk oluşmuşsa ihtiyaç yerine getirildiği andan itibaren o dostluğun anlamı kalmaz. İki taraf da aslına döner: suyun ateşte ısındığını görürüsün, lâkin ateşten ayrıldıktan sonra soğur en kaynar su bile!

Hiç bir düşmanım senin kadar zarar veremez bana! Bir hacetimizi görmek için ittifak etmiştik ve ikimizi birbirine bağlayan problem halloldu. Şimdi ben niye endişe etmiyeyim aslî husûmetin geri dönmesinden?

Zayıf, güçlü düşmanının yakınında birşey yokmuş gibi gezemez. Sıradan biri, azametli ve şerefli bir hasmı karşısında rahatça duruyorsa bu işin sonu pek iyi olmayacaktır. Bilmiyorum, beni "midene indirmen" dışında nasıl bir ihtiyaç için geleceksin yanıma? Ben sana tam güvenmiyorum ve şunu kesin biliyorum ki zayıfın güçlü düşmanından uzak durması, güçlünün zayıfa güvenip kanmasından daha sağlıklı, daha doğru bir tutumdur.

Akıllı kişi, çaresiz kalınca düşmanla da anlaşmayı bilir:

Ona güler, yağ çeker; ona itimat ediyormuş gibi gösterir kendini. Sonra işi halloldukta fırsatım bulur bulmaz sıvışır oradan! Kısa zamanda inanan ve itimat eden kişi bir daha asla telafi edilemeyecek hatâlar işleyebilir. Menfaat karşılığı bir anlaşma yapabilir kurnaz kişi. Ama karşıdakine asla tam itimat etmez. Onun her dediğine inanmaz. Yanında olsa da tetikte bekler, araya mesafe koyar. Ben de sana uzaktan dost olacağım. Sana fazla yanaşmayacağım. Evvelce istemiyordum ama senin daha güzel ve daha uzun yaşamam istiyorum şimdi. Sen de benim hakkımda ancak bu cinsten bir dostluk kurabilir, bu kabil duygular besleyebilirsin... Zîrâ bizim biraraya gelmemize imkan yoktur gerçek hayâtta! Haydi kal sağlıcakla... Sen kendi yoluna, ben kendi yoluma!


Eserin yazarı: Beydebâ -İbnü'l-Mukaffa Eser: KELİLE VE DİMNE

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

KELİLE VE DİMNE

MollaCami.Com