Kitaplar | Yazarlar | İlmihal | Sohbetler | Hutbeler

2. SÜNNET

32 Önce sünnet kelimesi üzerinde duralım. Lugat manası; "adet, makbul olsun veya olmasın takip edilen yol, yüz, yahut yüzün görünen kısmı, siret, tabiat" manalarına gelir. Cahiliyye döneminde Araplar "Sünnet" kelimesini takip edilen (çiğnenmiş) yol manasına kullanıyor ve biliyorlardı. Sahabe-i Kiram, Resûl-i Ekrem (sav)'in: "Size benim sünnetime sarılmanızı tavsiye ederim"(44) emrini işitince, buradaki sünnet lafzından "O'nun umumi ve hususi hayatındaki davranışlarını ifade ettiğini" bildikleri için hiçbir şey sormamışlardır. Çünkü bu kelimeye yabancı değillerdi.

33 Kur'an-ı Kerim'de: "Daha evvel geçenler hakkında Allah bu sünneti koymuştur. Allah'ın sünnetini (adetini) değiştirmeye ise asla imkân bulamazsın".(El Ahzab Sûresi: 62) hükmü beyan buyurulmuştur Bu ayet-i kerime'de geçen sünnet kelimesi "Adetûllah'ın" (veya sünnetûllah) mahiyetini ifade etmektedir..(45)

34 İslâmi ıstılâh'ta Sünnet; "Resûl-i Ekrem (sav)'den sadır olan söz, fiil ve takrirdir" şeklinde tarif olunmuştur.(46) Hanefi fûkahası amel açısından sünneti ikiye ayırmıştır. Birincisi: Uyulması hidayet, terki kerâhet ve isâet olan sünnettir. Buna "Sünnet-i Hüda" denilir. Meselâ: Ezân, kamet, cemaat gibi, mütevatir haberlerle gelen sünnetler bu sınıfa dahildir. İkincisi: Uyulması güzel, terki mübah olan sünnetlerdir. Buna "Sünnet-i Zevaid" denilir.(47)

35 Allahû Teâla'nın (cc) en güzel misal (usvetûn hasenetûn) olarak vasıflanırdığı Resûl-i Ekrem'e (sav) itaat etmek farz, muhalefet ise haramdır.. İmam-ı Gazali "Küfrü" şöyle tarif etmiştir: "Resûl-i Ekrem (sav)'in getirdiği haberlere inanmamak, onları yalanlamak küfürdür"(48). Bu tarifte hem Kur'an-ı Kerim, hem de sünnet birlikte zikredilmiştir. Mütevatir sünnet'in inkârının "Küfür" olduğu hususunda; ehl-i sünnet ulemâsının ittifak ettiği malûmdur.(49)

36 Resûl-i Ekrem (sav)'in: "Şüphesiz ki bana bir kitap ve onunla birlikte bir benzeri verildi"(50) Hadis-i Şerifini esas alan İslâm ulemâsı; "Cebrail Kur'an-ı Kerim'i getirdiği gibi, sünneti de Resûl-i Ekrem (sav)'e ta'lim ettirmiştir"(51) hükmünü beyan etmiştir. Kur'an-ı Kerim'de "Kitap ve hikmet" bir arada zikredildiği sabittir. .(52)

37 İmam-ı Şafii (rha) kitap ve hikmet'in bir arada beyan edildiği ayet-i kerimeleri zikrettikten sonra şunları kaydediyor: "Bu ayet-i kerime'lerde Allahû Teâla (cc) "Kitap ve Hikmet'i" zikretmektedir. Kitap'tan maksad Kur'an-ı Kerim'dir. Kur'an ilmine vakıf, itimad ettiğim alimlere göre hikmet ise Resûl-i Ekrem (sav)'in sünnetidir. Zira Kur'an-ı Kerim bir zikirdir. Hikmet ise ona tabi kılınmıştır. Allahû Teâla (cc) kitabı ve hikmeti öğretmekle kullarına verdiği nimeti hatırlatmaktadır. Bu husus dikkate alınırsa hikmetin Resûl-i Ekrem (sav)'in sünnetinden başka birşey olduğunu söylemek doğru değildir."(53)

38 Hanefi fûkahası; adil, sikâ ve hadis rivayeti ile meşhur olan fakih bir ravi'nin, haber-i vahid durumunda olan (Yani sadece bir kimse tarafından rivayet edilen) hadisin de, kat'i bir hüccet olduğu hususunda ittifak etmiştir.(54) Fakih olan ashabın,tabiûnunu ve etba-ı tabiûnun; kimden aldığını belirtmeden yaptığı rivayetlerle (Mürsel hadislerle) amel edilir.

39 Kur'an-ı Kerim'de: "Ve O (Resûl-i Ekrem) kendi heva ve hevesinden söz söylemez. O (Kur'an ve O'nun din hususundaki emri) ilka edilegelen vahiyden başka birşey değildir"(55) hükmü beyan buyurulmuştur.. Resûl-i Ekrem (sav)'in Kur'an-ı Kerim'de mücmel olarak farz kılınan bütün emirleri ve nehiyleri, sahabe-i Kiram'a mahiyetini açıkladığı bilinmektedir. Meselâ: Kur'an-ı Kerim'de "Zekât" farz kılınmıştır. Ancak hangi mal'dan, hangi süre içerisinde ve ne miktarda verileceği zikredilmemiştir. Resûl-i Ekrem (sav) Zekâtla ilgili bütün hükümleri izah etmiştir. Yine "Hacc" ibadeti; Kur'an-ı Kerim'de mücmel bir ayet-i kerime ile farz kılınmıştır. Bu ibadetin bütün farzları, vacipleri ve nasıl edâ edileceği Resûl-i Ekrem (sav) tarafından izah edilmiştir. Yine "Cum'a Namazı" Kur'an-ı Kerim'de mücmel bir ayet-i kerime ile farz kılınmış; hangi şartlarda ve ne şekilde edâ edileceğini Resûl-i Ekrem (sav) öğretmiştir. Misalleri daha da çoğaltmak mümkündür.

40 Resûl-i Ekrem (sav) döneminde bir gurup kimse; "Biz Allahû Teâla (cc)'nın kitabından başka delil tanımayız" iddiasını ortaya atmışlardır. Bunun üzerine Peygamberimiz (sav): "İçinizden hiç birinin koltuğuna (Sedirine, kanepesine) yaslanmış bir vaziyette iken, kendisine benim emir ve nehiylerimden biri ulaştırıldığında: "- Başkasını bilmem, ben Allahû Teâla (cc)'nın kitabında gördüğümüze uyarım" dediğini sakın görmeyeyim"(56) emrini vermiştir. Bu emir, Allahû Teâla (cc)'nın kitabını kabul etmekle beraber, Resûl-i Ekrem (sav)'in sünnetini reddedenleri ilzam etmektedir. Esasen Allahû Teâla (cc)'nın: "Bir de peygamber size ne verdiyse (her ne emir verirse) onu tutun, nehyettiğinden de sakının"(57) emrini verdiği malûmdur. İbn-i Huzeyme (rha) "Din hususunda Resûl-i Ekrem (sav)'e itaat etmenin farz , şahsi reyle karşı çıkmanın haram olduğunu" El Ahzab Sûresi'nin 36.ncı ayet-i kerimesini zikrederek beyan etmekteir..(58)

41 Meselenin özü şudur: Resûl-i Ekrem (sav)'in din hususundaki her emrine itaat etmek farzdır. Hiç kimsenin, şahsi kanaatini ve aklını esas alarak muhalefet etmesi caiz değildir. Sünnet zanni değil, kat'i bir delildir. Hesap gününü düşünen bir mükellef, Resûl-i Ekrem (sav)'e muhalefet edemez.


Eserin yazarı: Yusuf Kerimoğlu Eser: EMANET VE EHLİYET

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

EMANET VE EHLİYET

MollaCami.Com